28 Ocak 2015 Çarşamba

Cannes, Fransa


Fransa´nin güneyi  Cote d'Azur bölgesinden gezmelere devam… Önceki yazilarda Nice ve Monte Carlo´dan bahsetmistim. Bu bölgeye kadar gelip de yarim saatlik mesafedeki Cannes´i gezmemek olmazdı.

Cannes deyince hemen film festivali gelir aklımıza. Biraz da bu yüzden  bu sehri cok görmek istedim. Nice´dan sık sık tren seferi olsa da biz arabayla gittik. Bu arada otobandan gideceklere benden bir tavsiye: Yanınızda bozuk para bulundurun. Kagıt parayı kabul etmiyorlar sonra güne bizim gibi kötü baslarsınız. Fransız görevlinin ingilizce sorularımıza ısrarla fransızca cevap vermesi bir de gıcık gıcık hareketler yapmasından mıdır acaba bilmem pek de sevmedim ben bu sehri. Ahım sahım bir seye rastlamadık acıkcası.



 
ÜNLÜ CANNES SAHILLERINDEN BIR KARE
 
 
Festivaller Sarayı, (Palais des Festivals et des Congres de Cannes) sehrin tam merkezinde, sahilde yer alan büyük bina. Zaten yanından gecerken anlıyorsunuz cünkü baska büyük bina yok. Arabayla gecerken tabelalarda ısrarla "Palais des Festivals" yazsa da biz pek konduramadigimiz icin yanindan bir kac kez gectik. En sonunda baska bina olmayinca budur herhalde, deyip yanina gittik. Ünlü Cannes Film Festivali başta olmak üzere, birçok farkli organizasyon burada gerçekleştiriliyor. Acikca söylemek gerekirse benim yasadigim şehirdeki tiyatro binasi bile bundan daha güzel. Estetik adina bir şey göremedik bina terkedilmiş gibiydi. Disinda gösteri programlari yazmasa gene tereddüt edecektik! Neyse kırmızı halıda resim cektirmeyeni dövüyorlarmıs tabi…:) Bu arada, festival binasinin hemen dibindeki turizm ofisi Cannes´tan ufak hediyelerle ülkeye dönmek isteyenler için iyi bir hatira dükkani gibi…


 

Buranın arkasında yat limanı ve ilerisinde plajlar var. Tabi mesim kış oldugundan sadece güneslenmekle yetindik. Doğuya doğru gidince, ünlü Croisette Bulvarı geliyor. Palm Beach'e kadar, sıra sıra ünlü oteller, kafeler, restoranlar, plajlar vs. burada bulunuyor. Alısveris caddesi ise sahilin hemen arkasindaki ilk ana cadde. Daha kapsamlı bir alışveriş için, bu yoldan devam edip  "Rue d'Antibe" caddesine girin. Buradan hemen koleksiyonum icin Cannes temalı yeni bir magnet aldım. Ayrıca makaronlarıyla ünlü "Laduree" magazasi da burada. Eh, her seyi yerinde yemek güzeldir, deyip Fransa´nin bu özel kurabiyelerinden bir kutu da ben aldim. (Hayatimda yedigim en lezzetli makaronlardi.)

 


 

 

Cannes'da, merkezde zaman zaman antika pazarı kuruluyormus –biz de rastgeldik- harika parcalar vardi. Sanırım Cannes´ın en sevdigim özelligi bu Pazar oldu. Bu pazarın hemen arkasından eski sehire girdik. Dükkanlar kapaliydi (sezon olmadigi icin.) Burasi yokustan yukari dogru cikilan, bazen merdivenli bazen de dar sokakli  sirin bir yer. En tepede ise kale var. Burasi da sehri fotograflamak icin ideal bir nokta.

 

 
 ESKI CANNES´DAN KARELER
 

 
 
KALEDEN CANNES MANZARASI
 
 
Dönüste Rue Meynadie yoluna saptık. Buradaki şirin restoranlar yemek için farklı bir alternatif olabilir, ayrıca bu sokak küçük butikleriyle mali acidan alisveris icin daha uygun bir yer. Ayni zamanda Laduree dükkanina alternatif olarak L’Atelier Jean Luc Pele’de leziz pastalardan ve macoranlardan daha ucuza alabilirsiniz. Tabi ben de buradan büyük bir paket makaron aldım. Hic kacırmam :)

 
Sonuc olarak Cannes´da bir gün yetti bize. Geri dönerken otobandan degil sahil seridinden gitmeye karar verdik. Iyi ki de böyle bir karar vermisiz, sıra sıra köyler  ve muhtesem deniz manzaları esliginde yolculuk ettik ve bol bol da resim cektik. Özellikle Antibes´de durabilirsiniz. Burasi Nice ile Cannes arasında şirin bir yerleşim yeri. Tarihi kalesi, plajları, küçük restoranlarıyla ünlüymüs. Upuzun bir kumsali takip edip konakladigimiz Nice sehrine dönmüs olduk. Bence, Cannes´ı gezmek icin bir gün yetiyor. (Tabi plajlarında yüzmeye gelmediyseniz) burada bir günden fazla kalmaya gerek yok.

 

DÖNÜS YOLU
 
Baska gezilerde görüsmek üzere!

21 Ocak 2015 Çarşamba

Sabahattin Ali´yi Kızı Filiz´in Gözünden Anlamak

 
 
FILIZ ALI / FILIZ HIC ÜZÜLMESIN
  • Sayfa Sayisi: 158
  • Notum        : 5/5
  • Yayinevi      : YKY



Sabahattin Ali´nin kitaplarını okuyup, kitabın arkasında kısa yasam öyküsünü görüp de yazarın "gercek" yasamını ve ölümünü merak etmeyen yoktur. Iste kendi kızı Filiz Ali´nin gözünden yazılan bu kitapta, Sabahattin Ali´nin objektifinden fotograflarla capcanlı bir hayat hikayesi karsımıza cıkıyor ve bu harika kitap, Ali´nin kısacık hayatına neleri sıgdırdıgının bir belgesi niteligini tasıyor.

"Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hic üzülmemis gibi yaptım. Babam icin uzun yıllar gözyası dökmedim, cünkü o "Filiz hic üzülmesin..." demisti. Ama Denizler asıldıgında, Sinanlar, Mahirler öldürüldügünde cok agladım, yıllarca gözpınarlarımda babam icin biriken gözyasları durmadan aktı, aktı, aktı... Türkiye´de siyasal cinayetlere Kurban giden degerli insanların ne ilki ne de sonuncusuydu babam. Tanrılar kana doymayacaklar mıydı?" diye baslıyor kitap ve 158 sayfa boyunca Filiz´in yanında nefessiz eslik ediyorum yasananlara...

Dedesi, ananesi ve aile üyelerinden baslıyor Ali´nin hayatını anlatmaya... Kücük Sabahattin´in anne babasıyla iliskileri, cocuklugu, aldıgı egitimler ve derken Almanya... Beni en cok sasırtan yazarın Almanya´da 1,5 yıl gibi kısa bir süre kalmasına ragmen, dile hakim olusu ve alman eserleri okuyabilmesi- hatta ceviri yapabilmesi oldu.

Evliligi, esi, Ankara yılları, ögretmenligi... Kitaplara ve daglara olan asırı düskünlügü...

Derken 1945 ´ten sonra politik düsünceleri yüzünden zor zamanlar geciriyor Ali. Aziz Nesin´le birlikte cıkardıkları Marko Pasa dergisinin basarısı bazılarını rahatsız edince ve dergi yasaklanınca inatla yeni dergi cıkarıyorlar. O da yasaklanınca baska bir dergi... Bu olumsuzluklar ve derginin basına gelenler büyük bir borca sürüklüyor Sabahattin Ali´yi. Bu da yetmezmis gibi dergide cıkan bir yazıdan hapse giriyor.

Sinop cezaevi günleri... "Basın öne egilmesin, aldırma gönül aldırma" dizeleri ve daha nicesi... Tüm bu yasanmıs olaylar, özellikle de bugüne kadar hic görmediginiz resimlerle birlesince mükemmeliyet derecesine cıkıyor benim gözümde...


"Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da cefakar milletimizdir. Meger ne büyük günah islemisiz..."
"Calmadan, cırpmadan bize ekmegimizi verenleri ac, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yasamak istemek bu kadar güc, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalıydı? Namuslu olmak ne zor seymis meger! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu..."
SABAHATTIN ALI

 
Filiz Ali´nin agzından, sevgili babası öldükten sonra bile rahat bırakılmadıgını su sözlerle görüyoruz:
 
"Babamı kitap okurken öldüren, Kırklareli´nin Üsküp nihayesine baglı Hedye Köyü yoluna elli metre mesafede orman icindeki cataga öylece bırakan katil veya katiller, aylarca sonra bulunan tanınmaz haldeki bu cesede bir mezarı bile cok gördüler. Kemikleri bir torbaya konup oradan oraya teshis icin dolastırıldı... Gömüldügü yerden cıkarılıp tekrar incelendi. Sabahattin Ali´nin canını almak yetmedi, ölüsünü de rahat bırakmadılar bu gözü dönmüs vampirler ve dünyada hic iz bırakmasın diye kemiklerini bile yok ettiler...
Ama Sabahattin Ali, sanki canilerin onu mezarsız bırakacaklarını cok önceden sezmis gibi, evrendeki mekanını belirlemisti coktan ve "Benim meskenim daglardır" diyerek siirini yazmıstı..."
 
DAGLAR

Basım dag, saclarım kardır,
Deli rüzgarlarım vardır,
Ovalar bana cok dardır,
Benim meskenim daglardır.
 
...
 
Bir gün kadrim bilinirse,
Ismim agza alınırsa,
Yerim soran bulunursa,
Benim meskenim daglardır.
 
(1931)

KIS OKUMA SENLIGI OKUMALARIM ve PUANLARIM



 
Kis okuma senliginde okudugum kitaplar ve puan hesaplamalarim.
 Ayrintilar icin : http://pinucciasbooks.blogspot.com.tr/ sitesini ziyaret edebilirsiniz :)
 
 Iste benim  20 Aralik- 20 Subat arasi okumalarim:
 
  • 3.Kategori: Tolkien / Silmarillion (Ithaki yay. 690 sayfa)

  • 4.Kategori: Maksim Gorki / Ana (Dionis yay. 240 sayfa)

  • 5.Kategori: Cemal Süreya / Sevda Sözleri (YKY. 329 sayfa)

  • 6.Kategori: George Orwell / 1984 (Can yay.350 sayfa)

  • 7.kategori: Beyazit Akman / Dünyanin ilk günü (Epilson. 630 sayfa)

  • 8.kategori: Kristin Hannah / Kis Bahcesi (Pegasus yay. 512 sayfa)

  • 9.Kategori: Orhan Pamuk / Kafamda Bir Tuhaflik (YKY. 477 sayfa)

  • 11.Kategori: Filiz Ali / Filiz Hic Üzülmesin (YKY. 158 sayfa)

  • 13.Kategori: Markus Zusak / Kitap Hirsizi (Marti yay. 574 sayfa)

  • 14.kategori: Albert Camus/ Yabanci (Can yay. 110 sayfa)

  • 15.Kategori: Victor Hugo / Sefiller (Dionis yay. 320 sayfa)

  • 16.kategori: Orhan Pamuk/ Masumiyet Müzesi (YKY. 561 sayfa)

  • 17.Kategori : Can Dündar / Abim Deniz (Can yay. 479 sayfa)

  • 18.Kategori:
 Türk yazar: Sait Faik / Son Kuslar (Türkiye is bankasi kültür yay. 134 sayfa)
Yabanci yazar: Tolstoy /Her Seye Ragmen Sevgi (Neden kitap. 200 sayfa)
  • 19.Kategori:
Türk erkek: Bilge Karasu / Ne Kitapsiz Ne Kedisiz (Metris yay. 100 sayfa)  
Yabanci erkek: Kafka/ Dönüsüm (Cem yay. 106 sayfa)   
Türk kadin : Iclal Aydin / Bir Cihan Kafes (Artemis yay. 331 sayfa)
Yabanci kadin: Sarah Jio / Bögürtlen Kisi (Arkadya 353 sayfa)
 
  •  21.kategori:
Avrupa : Charles Dickens- Iki Sehrin Hikayesi (Dionis yay. 320 sayfa)
Asya     : Khaled Hosseini - Ve Daglar Yankilandi (Eversest 410 sayfa)
Latin Amerika: Gabriel Garcia Markuez/ Benim hüzünlü orospularim (Can yay.94 sayfa)
 Afrika: Chinua Achebe / Parcalanma (Ithaki yay. 191 sayfa)
  • 22.Kategori:

Demet Altinyeleklioglundan Osmanli Hanedani Serisi

Moskof Cariye Hürrem (Artemis yay. 813 sayfa)
Pargali ve hatice (Artemis Yay. 841 saYfa)
Kara Kralice Kösem ( Artemis yay. 804 sayfa)

Gelelim puan hesaplarima
1.dönem:

Toplam 7 kitap okuduğum için 7*10=70 puan
Toplam 1570 sayfa okuduğum için 15 puan
Coklu kategorileri henüz tamamlayamadigim icin ekstra puan yok malesef:(
Toplam: 70+15 = 85 puan

2.dönem:

Toplam 16 kitap okudugum icin 16*10= 160 puan
Toplam 4738 sayfa okuduğum için= 47  puan
Coklu kategorilerden aldigim ekstra puanlar 18.kategoriden 20 + 19.dan 30 = 50 puan
Toplam: 257 puan 

3.dönem:

Toplam 26 kitap okudugum icin 26*10= 260 puan
Toplam 10,127 sayfa okudugum icin 101 puan
Coklu kategorilerden aldigim ekstra puanlar 18.kategiden 20 puan; 19.kategoriden 30 puan; 21.kategoriden 30 puan; 22.kategoriden 40 puan; Toplam 120 puan.
Toplam: 481puan

150 KISIDEN 15. OLMUSUM :) YASASIN!!!
 
Kendi rekorumu kirmis bulunuyorum. :) 
 Tüm senlik okuyucularina ve Pinar hanima sevgiler...
Keyifli okumalar...

20 Ocak 2015 Salı

Nice, FRANSA

2014`ün Aralik ayinda kisa bir seyahat yapmak istedik; hava Almanya´da sürekli eksi derecelerde oldugu icin sicak bir ülkeye gitmeye karar verdik ve Fransa´nin güneyinde, Cote d’Azur denilen Fransız Riviera'sı bölgesinde karar kıldık. Nice kenti hem diger yerlere yakin olmasi bakimindan, hem büyük sehir oldugundan hem de daha uygun otelleri bulundugundan konaklayacagimiz sehir oldu. 
 


 Nice meydanından kareler


Yaklasik 7 Saat süren araba yolculugumuzdan sonra aksama dogru Nice sehrine vardik. Özel arabayla gidecekler icin benden söylemesi: Park yeri bulmak hic de kolay degil. Biz biraz dolandiktan sonra altinda otopark olan tren garının hemen yaninda bir otel bulabildik ve hemen oraya yerlestik. :)



 
Nice Sahilleri
 
 
Bu sehrin mükemmel mimarisi, büyüklü kücüklü kafeler, mis gibi Akdeniz iklimi ve tertemiz turkuaz mavisi denizi insani büyülüyor. Kis mevsiminde gitmis olmamiza ragmen 20 dereceyi bulan sıcaklıgıyla muhtesem bir havasi vardi. Kaldigimiz günler boyunca sürekli "Geri dönmek istemiyorum" dedim durdum. :)
 
Ilk gün hemen kendimizi sahillere vurduk. Ve..evet; denizde yüzenler vardi! Havaalanından Kale Tepesi’ne (Colline du Chateau) kadar bir uçtan diğer bir uca Nice’in Akdeniz sahili boyunca uzanan bu yolun adi Pormenade des Anglais. Özledigim o denizin iyot kokusunu burnumuza ceke ceke sahilden dogu tarafina yürüdük  orada karsiniza bir asansör cikiyor. Asansöre binerek- ki biz merdivenleri cikmak zorunda kaldik, bozuktu- Kale Tepesi´ne ciktik. Burasi sahilin tümünü ve sehri fotograflayabilmek icin mükemmel bir tepe.
 
Kale Tepesi, Chateau deyince benim gibi agziniz sulanmasin, zira sadece kalintilar mevcut.
Bazi alanlarda restorasyon da yapmislar. Kale Tepesinde bolca panoromik manzara var. Büyük limani. eski sehiri buralardan fotograflayabilirsiniz.

 
Bu tepe bayagi bir büyük, e malum zamaninda satoya ev sahipligi yapiyormus. Cok güzel kosu yollari, parklar, cocuklar icin oyun yerleri, ve bol bol yesil alan oldugu gibi; bir kafe, kafenin arka tarafinda da büyük bir selale de var. Yürüyüs yolu üzerindeki isaretleri takip ederek, ister limana ister sahile, isterseniz de eski sehire gidebilirsiniz.
 
Eski Nice (Vieux Nice) denilen bölge Orta Cagdan kalma yan yana Italyan tarzi evlerin oldugu, dar sokaklarin iki yaninda kafeler, restoranlar ve hediyelik esyalari satan minik dükkanlar olan sirin bir bölge. Bana biraz Venedik sokaklarini animsatti (kanalsiz hali) :)
 
 Vieux Nice sokakları
 Invisible Man :)
Adam ayakkabıları kilise kapısına bırakıp gitmis yanına da "Görünmez Adam" yazmıs.
Baktım, bayagı da para koymuslardı :) ( iyi fikir )
Eski Sehirde balık pazarı ve kilise
 
Burada türk mutfagi da dahil, degisik ülkelerin mutfaklarindan lezzetler tadabileceginiz bir cok secenek mevcut. Biz Fransiz lezzetlerini sectik (ve hayir salyangoz yemedik tabii ki) :)
Biz bir parca ingilizce konusabilen bir saticidan adının "Sokka" oldugunu ögrendigimiz mısır ekmegine benzer bir ekmekle, dısı hamur kaplı hamsilerden ve sebzeli yumurtali börek seklinde kesilmis firinlanmis yemekten aldik. Özellikle Sokka´yı deli gibi yiyorlar, tepsilerle sıcak sıcak cikiyor ve aninda tükeniyordu.
Sokka, disi hamurdan balik kizartmasi ve sebze böregi

 hamurlu balik cesitleri
 
Otelimizden aldigimiz rehberde bir sürü müze vardi, zaten sehrin icinde gezerken de bircoguyla yol üzerinde karsilastik. Ama beni en cok heyecanlandiran Musee Archeologique de Nice (Arkeoloji müzesi) oldu. Tarihe merakli biri olarak mutlaka görmem gerektigini düsündüm. Biz haritaya bakarak 20 dakika gibi bir sürede yürüyerek vardik ama bana sorarsaniz dolmusa binin, cünkü direk yokus ciktik ve tikandim ben sahsen. :)  
 
Hayatimda ilk defa sadece kendi dilinde aciklaması olan bir müze gezdim. Kazılardan cıkarılan esyaların sergilendigi ic bölümde de, acık havadaki kalıntılarda da hicbir sekilde fransızcadan baska bir dilde acıklama yoktu- Tabi hic bir sey anlamadık- hevesim kursagimda kaldi. Bize verdikleri tuhaf iki sayfalık brosürde kabataslak ne oldugu bir iki cümleyle yaziyordu ve buranin Roma devrinde sporcular ve halk icin yüzme havuzlari ve bir cesit terme/ kaplıca gibi bir yer oldugunu cıkarabildik. Resmen hevesim kursagimda kaldi, Fransizlarin bu dil konusundaki manasız tavırlarini önceden bir cok kisiden duymustuk ama sehir efsanesi saniyordum ben. Meger gercekmis; bunu bir cok yerde gözümüze soktular. Müzenin en güzel yanı giris ücretinin olmamasıydı bence...
 


 

Bunun dısında ziyaret ettigimiz baska bir müze de, Arkeoloji müzesinin hemen yaninda şirin kıpkırmızı bir villa içindeki ; Musee Matisse.
Ünlü sanatçı Matisse’nin resimlerinin, heykellerinin ve günlük kullanım eşyalarının sergilendiği  bu müze, sanatseverlerin hosuna gidebilir. Yine giris ücretsiz.

Son olarak;
Nice kentinin en cok hosuma giden yanlari; berrak denizi, temiz ve upuzun sahili, mimarisi, kafeleri ve kahvesi, sıcacık havası, meydanı ve alısveris caddesi.
Hosuma gitmeyen yanları; sokakların pisligi (her yer köpek kakası oldugundan kafamız yerde yürüdük) , insanların ingilizce sorularımızı bize fransızca biliyormusuz gibi uzun uzun fransızca cevaplaması (direk no english de olsun bitsin) , hicbir yerde ingilizce acıklama olmaması.
 
Baska gezilerde görüsmek üzere!

14 Ocak 2015 Çarşamba

KITAP AGACI AILEMIZ


Yaklasik bir bucuk- iki senedir takip ettigim ve üyesi olmaktan gurur duydugum bir topluluk Kitap Agaci. Tek gayesi okumaya ve okutmaya yöneltmek, okuyan insanlara yalnız olmadıklarını göstermek olan, bir grup kitap sever tarafından kurulmuş bir topluluk. Biz her ay Instagramda oylarimizla bir kitap seciyor ve o kitabi hepbirlikte okuyoruz; ve de fotograflarimizi, yorumlarimizi  #kitapagaci ve o aya özel secilmis olan belli bir etiket altinda paylasiyoruz.


Kitap okumayi seven ve kitapsever dostlar arayan herkesi instagramdaki http://instagram.com/kitapagaci/ sayfamiza davet ediyoruz.

Ayrica her ilde üyeler bol bol bulusmalar, yazarlarla söylesiler ve imza günleri yapiyor. Yani bu grup sadece sosyal medyada baslayip bitmiyor. Üyeler yüz yüze görüsüyor, sohbet edip arkadas oluyorlar.
Almanya´da oldugum icin henüz hic bir bulusmaya katilamamis olsam da Almanya icinde kendi aramizda bir ufak "Kitap Fidani" da kurduk biz. 2014 ´de basima gelen en güzel sey bu insanlarla tanismak oldu benim icin. Ahu, Didem, Derya, Huriye ve Tugce. Kendi aramizda bol bol kitap sohbeti yaparken ayni zamanda bir kac etkinlik bile düzenledik :)

Bu etkinliklerden biri "Kitap Zinciri". Sevdigimiz bir kitabi okuyup diger üyeye yolluyoruz, herkes sevdigi alti cizilesi cümleleri not aliyor ve en sonunda kitap bu notlarla sahibine kavusuyor.
Bir de yilbasi hediye cekilis etkinligimiz vardi. Aramizda kura cektik ve herkes birbirine kitapligindan sevdigi bir kitabi yolladi. Kücük ama cok degerli heyecanlar yasiyoruz, büyük dostluklar kuruluyor burada...
Grubumuzun adi KITAP AGACI ALMANYA #kitapagacialmanya etiketiyle fotograflarimiza ve etkinliklerimize ulasabilirsiniz.
Sevgiyle kalin...

Bir Kedi ile Yasamak


Kendimi bildim bileli kedilerle ic ice bir hayatim vardir, bu su götürmez bir gercek... Cocukken kapimiza siginmis bir kediyi, ya da anneleri tarafindan bahcemize birakilan 5-6 kedi yavrusunu ablamla birlikte gizli bir operasyonla odamiza, yatagimiza alir; yedirir icirir, güzel de bir yatak yapip beraberce uyurduk. Tabi operasyon sabahlari hep ayni sonla biterdi: Yavrular ya annem ya da babam tarafindan def edilirdi :( Biz de bir güzel firca yerdik (ya da cogunlukla terlik).
Yine de eve alamasak da bahcede, odunlukta, sokagimizda onlarca kedi beslerdik. Bizim sokakta herkesin en az 2 - 3 besledigi kedisi muhakkak olurdu. Hatta yabanci mahallelerden kedi gelince hemen taninir, afise olurdu :)
Bizim mahallede o aksam kim ne yerse, yemekten artanlar mutlaka kediye verilirdi, cöpe atilmazdi. Ya da anneler ve cocuklar yemegin hepsini yemez; birazini kenara ayirirdi: kedi payi:)
 
Almanya´ya tasindigimda sokakta hayvan görmemek cok tuhafima gitmisti. 25 yillik hayatimin her aninda hatiralar birakan sokak hayvanlarini (okula giderken bana eslik eden köpek, cöp atarken konteynirdan firlayan kedi maceralari, vs.) buraya geldigimde görememek bende büyük bir bosluk hissi olusturdu.
 
Evet burda herkesin mutlaka kendi köpegi ya da kedisi vardi. Bir gün alman bir komsumuzu ziyarete gitmistik. Evlerinde tekir bir kedi evin kücük oglu Mark tarafindan kovalaniyordu. Ayrica (Nasil bir tezattir bu) evde hamster kafesi ve balik akvaryumu da vardi.  Harika bir manzaraydi. Orasi bir ev degil, bir yuvaydi... Iste o zaman beynimde bir isik yandi: Hayatimdaki eksikligi biliyordum. Bizim evde bir can eksikti :)
 
 Bir gün internette kedisinin yavruladigini ve yavrulari sahiplendirmek istedigini yazan bir kadinin ilanini gördük. Kedileri görmeye gittik. 3 tane yavru vardi; biri bembeyaz, biri turuncu öteki de beyazli turunculuydu. Normalde büyük bir cogunluk beyaz kediyi almak ister; ben de öyle istemistim. Ta ki bizim prensesin uykusundan uyanip, salina salina bize Show yapmasina kadar! :) Ilk görüste sevdik birbirimizi ve kendilerini hayatimiza dahil etmeye karar verdik.
 
(Simba´nin evimizdeki ilk günleri)
 
 Kizimin adi Simba. Kendisi bir sarman.
 
 Hayatimin son 3 senesine anlam katan, bana hayvan sevgisini daha derinden ögreten, merhamet duygularinin en dibini gösteren sevgili Simba´nin hayatimiza dahil olusunun kisa bir hikayesidir bu... Daha ne maceralarimiz var ki... Ben anlatsam doyamam, sizler de okusaniz bitmez...
Öyleyse simdilik bu kadar... Diger maceralarda görüsmek üzere...
 
 

Sabahattin Ali Kitaplari

Sabahattin Ali´nin kitaplarini okurken adeta onun hayatini yasamis gibi oluyorum. Öyle ucuk kacik- olmayacak seyler yazmaz Sabahattin Ali; ta icimizdedir sözcükleri, icimizdendir o da cünkü...
Yasasdigi her sey ona Ilham vermistir, mutlaka her kitabinda hayatindan bir kesit vardir. Ya romandaki kadin karaktere asik olmustur, ya o mekanda yasamistir, ya da kötü karakter onu sevmeyen ( ya da onun sevmedigi) bir aile üyesidir.

ICIMIZDEKI SEYTAN:

 
 

  • Sayfa Sayisi: 254
  • Notum        : 4/5
  • Yayinevi      : YKY

 
Ömer sürüye ait bir birey olarak yasasa da sürekli "büsbütün baska bir Hayat" istiyor. Peki bu hayati ondan esirgeyen kimler? Belli ki; Ömer ve Ömer gibilerin gelismesini istemeyen bir güc vardir.
 
"Hic bir sey istemiyorum. Hic bir sey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinlestigimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sikintisi bile hissedemeyecek Kadar büyük bir gevseklige düsecegim. Insan bir sey yapmali, Öyle bir sey ki... Yoksa hic bir sey yapmamali. Düsünüyorum: elimizden ne yapmak gelir? Hic...
 
Hikaye boyunca sürekli kendisiyle savasir durumda. Insanlarin bu Kadar umarsiz, sorgusuz sualsiz adeta her seyi "kabullenmis" olarak yasamasina anlam veremiyor.
 
"Insanlarin en zayif taraflari, sormadan, arastirmadan, düsünmeden, kafalarini patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalanci peygamberleri yetistirmek ve beslemek icin en iyi gübre, iste bu bilmeden inanmak icin cirpinan kalabaliktir."
 
Kitapta ikdidar sahiplerinin ve iktidara heveslenen ve de bu ugurda her seyi yapabilecek kapasitede olan insanlarin nasil bu hale geldiklerini de su cümlelerle acikliyor:
 
Hepsi cocukluklarindan beri mahrum olduklari kuvvete hasret cekerek ve kendilerini yiyerek bu hale gelmisler. Hakikaten kuvvet sahibi olanlara haset ve imkansizlikla baka baka nihayet kuvveti en büyük,en tapilmaya layik bir mevcudiyet olarak Kabul etmisler... Bu gibi fikirleri doguranlar, daima ezilmeye, yok olmaya mahkum olduklarini hisseden zümrelerdir. Bagirirlar, cagirirlar, ellerine firsat gecerse suni olarak sahip olduklari bu iktidari en vahsi bir sekilde kullanmaya kalkarlar; fakat nihayet hayatin ebedi kanunlarinin pencesi altinda cignenir ve mahvolurlar..."
 
"Siz onlari uzaktan bir sey zannettiniz, fakat yavas yavas ne mal olduklarini gördünüz... Hic hayret etmeyin. Hatta onlarin küstah ve mütecaviz hallerini bile Mazur görün... Cünkü alelade bir insan bile  olmadiklari halde kendilerine bir de Münevver insan payesi verilince ve hayattaki mevki ve itibarlarini kaybetmemek icin bu sifati akla hayale gelmeyecek hokkabazliklarla muhafazaya mecbur kalinca, pek tabii olarak dalavereci olacaklar, ahlaksizlasacaklar ve mütemadiyen birbirlerinin kiymetsizliklerini ortaya vurarak kiymetsizligin esas oldugu kanaatini uyandiracaklar..."
 
Fakat umudunu da kaybetmiyor Ömer... Biliyor ki umut kaybedilebilecek en son seydir.
 
Bereket versin herkes böyle degil,Daha sarp yollardan yürüyen fakat buna mukabil insan denecek bir insan olmak isteyenler de var. Belki pek az... Ama var. Unutmayin ki dünyada en korkunc sey; ümidini kaybetmektir. Bu söyledigim gibilerin az ve henüz kendini tam göstermemis olmasi, günün birinde iyinin, dogrunun ve kiymetlinin Hakim olacagindan ümidi kesmeyi icap ettirmez. Bugün surada burada teker teker yasayan ve calisanlar yarin birlesince bir kuvvet olacaklar ve en kuvvetli silahi: hakli olmak silahini ellerinde tutacaklardir... "
 
Ömer bu insanlar arasinda, böyle yasamak istemiyor. Peki istedigi ve umut ettigi yasantidan onu alikoyan kimdir, nedir? Ömer bunu "Icimdeki Seytan" diye tanimliyor. Ona istemedigi seyleri yaptiran da hep bu seytan iste. Hikaye boyunca onu bu gibi insanlarla muhattap olmaya zorlayan da hep bu seytandir. Fakat en sonunda kendine itiraf eder:
 
"Halbuki ne seytani azizim, ne seytani? Bu bizim gururumuzun, salakligimizin uydurmasi. Icimizde seytan yok, icimizde aciz var... Tembellik var... Iradesizlik, bilgisizlik ve bunlarin hepsinden daha korkunc bir sey: Hakikatleri görmekten kacmak itiyadi var... Hicbir sey üzerinde düsünmeye hatta bir parcacik durmaya alismayan gevsek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettigimiz bicare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildigimiz Zaman kabahati mechul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde ariyoruz."
 
Yine harika bir Sabahattin Ali kitabi. Okuyun, sizi yaniltmayacak... Baska kitaplarinda görüsmek üzere...
 


13 Ocak 2015 Salı

Sait Faik`ten Son Kuslar...

  • Sayfa Sayisi : 134
  • Notum         : 4/5
  • Yayinevi       : Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari

Bazen bir kitabi okurken anlatilan yere gitmis gibi olursunuz. Bazen karakterlerin söylediklerini kulaklarinizla duyarsiniz... Bazen de yazar öyle bir betimler ki, mekanin kokusu burnunuza Kadar gelir. Iste "Son Kuslar" benim icin böyle bir öykü kitabiydi. Buram buram iyot kokusu geldi burnuma; dalgalarin sesini Duyar gibiyim. Az ötede bir balikci agir agir aglarini cekiyor catlamis elleriyle, yüzünde yillarin vermis oldugu vakar görüntüsü ve gözlerinin denize askla bakisi ile...

Sait Faik deyince okul  yillarim gelir aklima, mutlaka bir öyküsü olurdu her türkce kitabinda.

Ve Mercan Usta... Bundan sonra aklima o da gelecek Sait Faik deyince.
Mercan Ustayla Sunay Akin´in Bir Cift Ayakkabi´sinda tanismistim: Kitap Agaci Almanya grubumuzla yaptigimiz Kitap Zinciri etkinligimizde Tugce arkadasim göndermisti. Sunay Akin´in doyumsuz anlatiminda hayran olmustum ilk kez Mercan Ustaya. Orada da Sait Faik´in hikayelerinde Mercan Usta´dan bahsettigini yazmisti. Meger bu hikayedeymis:) Simdi sizinle kitabin Mercan Ustayla ilgili bölümü paylasmak istiyorum.

Köprü merdivenlerinin bir tanesinin altinda bir dilsiz Boyaci vardir. Mercan Usta´nin reklama ihtiyaci yok. Mercan Usta dahidir. Fakir dogdu, Fakir ölecek. Ben burada dilsiz boyacinin reklamcisiyim. Gidip ayakkabilarinizi boyatin dilsiz boyaciya. Sonra Mercan Ustanin özenmeden yaptigi kemik kakmali boya sandigini yeni bir dünyaya dogar gibi seyredin. Bogazicinde Mehtap, Camlicada gurup insanogluna ölümü de arada bir hatirlatir. Mercan Ustanin Boyaci sandigi durmadan yeniden dogmanin mehtabidir.
Mercan ustanin boya sandigini seyrettikten sonra icinizde Mercan Usta ile bir salas meyhanede iki kadeh icmek ve Mercan Usta´dan ayrilirken elini öpmek istegi dogmazsa, Istanbul ilini birakip gidin. Nereye giderseniz gidin. Ucaga binip New York´a gidin paraliysaniz. Parasizsaniz sarayburnundan atin kendinizi. Üc-dört yüz binlikseniz gidin cirkin apartmaniniza; sümüklü cocuklarinizi, lavanta kokulu pasakli karilarinizi kucaklayin. Ne bok yerseniz yeyin.

11 Ocak 2015 Pazar

MONACO

2014`ün Aralik ayinda Güney Fransa kisa tatilimizin ardindan son günümüzü dönüs yolumuzun üzerindeki minik ama ihtisamli bir krallik olan Monaco`ya ayirdik.
Bir kere sunu söylemek isterim ki, yanyana olsalar ve ayni dili konussalar da buraya geldiginizde ayri bir ülkeye gelmis oldugunuzu anliyorsunuz. Öncelikle sokaklar tertemiz. Fransa`da karsilastigimiz bir cok olumsuz manzarayi Burda göremezsiniz. (Sokaklarin bastan asagi köpek kakasiyla bezeli olmasi gibi...) Yani gönül rahatligiyla yürüdük ve doya doya yüksek (asiri yüksek) binalari seyredebildik.
Ikincisi buranin sosyetik zengin insanlarin muhiti oldugunu da hemen farkediyorsunuz. Spor kiyafetlerle gezinirken bir kac binaya "acaba iceri alinir miyiz" endisesiyle girdigimiz dogrudur. :)
Baska bir güzel özelligi de cok güvenilir bir yer olmasi. Gitmeden önceki arastirmalarimda burada suc oraninin oldukca düsük oldugunu ögrendigim icin gönül rahatligiyla el cantami tasidim. Zaten bir cok yerde kameralar var- kapkactan korkmadik yani...
gelelim Monaco`da gezdigimiz yerlere: 
 
  • Arabamizi Uygun bir yere park ettikten sonra ilk olarak Monte Carlo sahiline kostuk:) Kis olmasina ragmen denizde yüzenler vardi (zaten sicaklik 20 dereceydi). Ilk olarak sampiyonlar sahilinde (the Champions Promenade) yürüyüs yaptik. Burada her sene ödül Alan futbolcularin ayak izleri vardi. Haberlerde Hakan Sükür`ün de Altin Ayak Ödülünü aldigini duymustum ama ayak izini bulamadik :)
  • Basta da yazdigim gibi Aralik ayinda geldigimiz icin Burda da bir Noel Market kurulmustu. Acaba zenginlerin noel marketinin biz fakirlerinkinden (!) farki ne diye düsünüp gitmeye karar verdik. Pek de bir fark göremedik. Burada ekstra Monte Carlo birasi satiliyordu. Ani olarak almaya karar versek de fiyatini duyunca vazgectik :) Uygun fiyat yemek bulmusken burada karnimizi doyurup yolumuza devam ettik.
  • Tourist Information`dan aldigimiz brosürde zaten gidilecek yerler yaziyordu fakat zamanimiz kisa oldugu icin hemen Casinolarin bulundugu meydana Dogru yola koyulduk. Monte Carlo Casinosu ihtisamin doruga ulastigi yer. Hic görmedigim lüks arabalari burada gördüm. Sokaklari bembeyaz taslarla dösenmisti. Kendinizi özel hissettiriyor. Gelmisken giris ücreti alinmayan bir Casinoya da girelim dedik. Icerisi bambaska bir dünya.

  • Bir de alis veris caddesi var. Biz pazar gününne denk geldigimiz icin dükkanlar malesef kapaliydi. Yoksa ne cilgin alisveris yapacaktim ya ben(!) Burada yasayanlar icin tüm konfor düsünülmüs. Alisverisinizi yaparken strese girmeyin diye sokaklarda huzur dolu Noel sarkilari caliyordu:)

  • Buraya gelirken ugramadan edilmeyecek yerlerin basinda, bir zamanlar Grace Kelly`nin de yasamis oldugu, yüzyillardir bu kralligi idare eden Grimaldi ailesinin konutu "Palais des Princes" geldigini söyleyeyim. Ancak yanlis zamanda gelmisiz, zira kisin ziyaretcilere acik degilmis! Tüh!

Sahil yolundan devam Edip Monte Carlo maceramizi tamamladik. Kumsallari tertemiz ve denizi de mükemmeldi. 
Kisacasi Güney Fransaya yolu düsenler bu Kücük ama gösterisli kralliga ugramadan gecmesinler diyorum. Eger bir günden fazla kalmak isterseniz Fransa`nin Nice kentinden burasi cok yakin. Oteli oradan ayarlayip trenle yarim saatte Monte Carlo`ya gelebilirsiniz.
Baska gezilerde görüsmek üzere!

8 Ocak 2015 Perşembe

(Dünya Klasiklerinden) GORKI - ANA

  • Sayfa Sayisi : 240
  • Notum         : 4/5
  • Yayinevi       : Dionis Yayinevi (Cep Boy)
Dünya kalsiklerinden Gorki`nin en cok satan Romani Ana`yi okuyorum. Sanirim okumak icin gec kaldigim kitaplardan biriydi. Neyse gec olsun güc olmasin. Insani yormadan okunabilen bir kitap. Yazarin icinde rus devrimine ait hikayeleri, o Zamana ait insanlarin icler acisi hallerini bolca etkileyici cümlelerle anlatan kitabini severek okudum. Kis okuma senligi kapsaminda okudugum bu kitaptan sectigim "Alti cizilesi cümleler"i paylasmak istiyorum.
  • Biz bu dünyaya sadece karnini doyurmaya gelmis bir yigin insancik olarak mi geldik?
  • Kesinlikle hayir! Biz Adam olmak istiyoruz degil mi? Bizi kendi cikarlarina alet eden, gözlerimizi boyayan insanlara karsi fikirlerimizi söylemeliyiz. Cünkü gören gözler bizde... Sadece insan olmak istiyoruz biz, hakca yasamak istiyoruz. Bize hükmedenler sunu bilmelidir, onlarin mallari, bizim zeka olarak onlardan daha Üstün olmamizi engelleyemez.
  • Daha nice insanlar var yeryüzünde sizden daha yetenekli ama afedersiniz, hayvanlar gibi yasiyorlar. Kazandiklariyla övünüyorlar. Hayatta her sey para kazanmak Kadar ve onu harcamak Kadar basit mi sizce? Cocuklarina da ayni yolda yürümeleri icin baski yaparlar. Kendileri gibi hayvan yetistirirler yani. Cocuklar da Durmaz sürekli midelerini doldurmak icin calisirlar. Ruhlari ne bir zevk, ne bir Sevinc Duyar. Bazilari fakirler gibi dilenirler, bazilari ise baskalarinin mallarini calarak sürdürürler hayatlarini. Kanunlar da haince yapilmistir. Siz de tam bunun tersine kendine konular zincirleri kirmak icin cabalayan birisiniz ve bununla övünmelisiniz.
  • Iste hayat böyle... Insanlar birbirlerine saldirmaya basladi. Herkes birbirini bogazliyor artik. Bizim karsimizda olanlar düsmandir ama önce insandir. Onlar da bizim icin calisiyorlar ve onlar da bize baktiklari gibi bakiyorlar. Insanlarin ruhlarini öldürüyorlar anne. Iste asil cinayet bu. Hem de utanilacak bir cinayet... Birtakim silahlar cikartiyorlar, insanlari öldürüyorlar ve bunu yapanlara Devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine, paralarinahicbir zarar gelmesin diye Garip insanlari harciyorlar. Anliyorsun beni degil mi anne? Halkin ruhunu kurutuyorlar ve hicbir ise yaramaz hale getiriyorlar.
Son söz: Klasikler deyince gözünüz korkmasin. Gayet akici ve de anlamli bir kitap. Bu arada Instabloglarimi görmek icin beni instagramdan @yonca_etc adiyla takip edebilirsiniz:)

7 Ocak 2015 Çarşamba

KIS OKUMA SENLIGI LISTEM

 
http://pinucciasbooks.blogspot.com.tr adresinde her mevsim düzenlenen ve benim her mevsim agzimin suyu akarak baktigim, okuyanlara imrendigim ama kendime bakinca " O kadar zamanda okunur mu yahu" dedigim, kitap okuma senliklerine bu mevsim ben de katildim. Malum, uzun kis gecelerinde cay kahve esliginde soba basinda, ya da kalorifer kenarinda bol bol kitap okuma vaktimiz oluyor:)
 
Ben de kendime göre bir liste hazirladim ve okumaya basladim bile. Listem tam degil cünkü bir cok kategoriyi kitapligimda bulunan kitaplardan sectim. Isin eglenceli kismi da bu secimler oluyor. Önce kitapligimda okunmayi bekleyen kitaplari okuyacagim. Daha sonra listemin bos kalan kategorilerini yeni kitaplarla dolduracagim.
 
Tembellik etmeyin siz de katilin, önemli olan okuyabildigimiz Kadar fazla kitap okumak. Eh, malum Hayat kisa- okunacak kitap cok!
 
 Iste benim listem:
 

 


1.Kategori(10 puan) Altın Kitaplar Yayınevi'nden bir kitap. 
On Kücük zenci / Agatha Christie

2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya foto roman.
          Harem/ Zülfü Livaneli

3. Kategori (10 puan): Fantastik kurgu/bilim kurgu/distopya/steampunk vb. türde bir kitap.

 Silmarillion /Tolkien ~okudum
                                                     
4. Kategori (10 puan): Adında bir akrabalık ilişkisi geçen bir kitap.


Maksim gorki / ANA ~Okudum


5. Kategori (10 puan): Bir şiir kitabı.


Sevda Sözleri/ Cemal Süreya ~okudum
6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.
1984 / George Orwell ~okudum
7. Kategori (10 puan): Tarihi kurgu türünde bir roman.

Beyazit Akman / Dünyanin ilk günü ~okudum
 
8. Kategori (10 puan): İsminde kış mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların karda kışta geçtiği bir kitap.
Kis Bahcesi - Kristin Hannah ~okudum
9. Kategori (10 puan): Bir yazarın tavsiye ettiği bir kitap. (Yaratıcı önerisi için Neslihan'a çok teşekkürler)
 
Ömer Erdem- Kafamda bir Tuhaflik/ Orhan Pamuk (kitapavrupa.de adresinde)~okudum
10. Kategori (10 puan): Yayınlanmış tek bir romanı olan bir yazarın "o" romanı.
Harper Lee /Bülbülü öldürmek
 
11. Kategori (10 puan): Mektuplardan veya anılardan oluşan bir kitap.
Filiz ALI - Filiz hic üzülmesin ~Okudum
12. Kategori (10 puan): İlkokulu bitirdiğiniz yıl ilk baskısını yapmış bir kitap.
Buket Uzuner/ Uzun Beyaz Bulut Gelibolu (1998)
 
13. Kategori (10 puan): Beyaz perdeye aktarılmış bir kitap. 

Markus Zusak - Kitap HIRSIZI ~okudum
14. Kategori (10 puan): 20. yüzyılda Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazardan bir kitap.
Albert Camus / Yabanci 1957 de kazandi ~ okudum
15. Kategori (10 puan):Goodreads'in "Ölmeden Önce Okunması Gerekn 1001 Kitap" listesinden bir kitap.
Victor Hugo/ Sefiller ~okudum
16. Kategori (10 puan): Bir aşk romanı.
Orhan Pamuk - Masumiyet Müzesi ~okudum
17. Kategori (10 puan): Size veya aynı evde yaşadığınız kişilere ait olmayan bir kitap.
Can Dündar / Abim Deniz (akrabamdan ödünc aldim, keske benim olsaydi dedim) ~okudum
18. Kategori (Her kitap 10 puan, 2 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 40 puan): Bir Türk, bir yabancı yazardan birer öykü kitabı.
Türk: SAIT FAIK - Son Kuslar ~okudum
Yabanci: Tolstoy - Her Seye Ragmen Sevgi ~okudum
19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.
Türk kadin : Iclal Aydin - Bir Cihan Kafes ~okudum
Türk erkek: Bilge Karasu - Ne kitapsiz ne kedisiz ~okudum
Yabanci erkek : Kafka - Degisim ~ okudum
Yabanci kadin: Sarah Jio - Bögürtlen Kisi ~okudum
 
20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplam 70 puan): Pulitzer veya Man Booker veya Goncourt veya Nebula veya Hugo ödülü kazanmış veya bu ödüller için finalist olmuş üç kitap.  

Yann Martel/ Pi´nin Yasami - Man Booker 2002 ödülü
 Frank McCourt/ Angela´nin Külleri - Pulitzer 1997 ödülü
Amin Maalouf/ Tanious Tasi- 1993 Goncourt ödülü
21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplamda 70 puan): Dünya edebiyatından dört kitap. Kitapların biri Latin Amerika, biri Afrika, biri Asya ve biri Avrupa edebiyatından olmalı. Türk edebiyatı kapsam dışı.
Avrupa : Charles Dickens- Iki Sehrin Hikayesi ~okudum
Asya     : Khaled Hosseini - Ve Daglar Yankilandi ~okudum
Latin Amerika: Gabriel Garcia Markuez/ Benim hüzünlü orospularim ~okudum
Afrika: Chinua Achebe/ Parcalanma ~okudum
                                                       
22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 70 puan): Türk bir yazardan bir üçleme veya aynı seriye ait üç kitap.
Demet Altinyeleklioglu / Harem Serisi
  • Moskof Cariye Hürrem ~okudum
  • Pargali ve Hatice ~okudum
  • Kara Kralice Kösem ~okudum