5 Aralık 2016 Pazartesi

AYSE KULIN - NEFES NEFESE KITAP YORUMU


Sayfa Sayısı: 372
Yayınevi: Everest Yayınları

 İkinci dünya savaşı yıllarında geçen roman, bir çok karakterin hikayesini, Türkiye' nin o zamanlar taraflar arasında nasıl savaşa sokulmak istendiği, İnönü'nün savaşa girmemek için kurmayları ile belirlediği ince siyasetini, işgal altındaki  Fransa'da yaşayan Yahudilerin maruz kaldığı utanç verici olayları araya katarak anlatıyor.

 İlk bölümlerde kitaba yoğunlaşamadım, ama özellikle Türk asıllı yahudileri almanlardan kaçırma operasyonu sırasında satırlar heyecanla akıp gitti. Ayşe Kulin'in kendi hayatını okuduysanız oradan karakterleri ve hikayeleri oluşturmada bolca ilham aldığını anlayacaksınız. Belki de ilk bölümleri bende "bu hikayeyi biliyorum " hissi yarattığı için kendimi veremedim...


 Kulin 'in bendeki "en"lerine giremedi ama sonlara doğru gerçekten nefes nefese okuduğum bir roman oldu. Ayrıca bu kitaptan iyi bir film senaryosu çıkar. Insallah film olarak da izleriz ilerde.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Emily Bronte - Uğultulu Tepeler

İngiliz edebiyatının klasiklerinden biri olan "Uğultulu Tepeler", Emily Bronte'un 1847 yılında takma bir isimle yayımlanan ilk ve tek romanıdır. Yazar kitabını yayımlandıktan bir sene sonra öldüğü için başka eseri de yokmuş.

Romanda birbirini seven üvey kardeşler Heathcliff ve Catherine’in aşkının daha sonradan nasıl hayal kırıklığı ile sonuçlandığı ve ana karakterlerden Heathcliff'in hiç bitmeyen ve okuyucuyu kendinden iyice nefret ettiren bir intikam oyununun peşine düşmesi anlatılıyor. Karakterlerin hepsi birbirinden lanet, birbirinden gıcık olan başka bir roman daha okumamıştım! Hızlı ilerlenmese de acaba ne olacak dedirten, her seferinde de Heatcliff 'in uyuzlukları ile son bulan olayları okurken ya bu kitabı çok orjinal bulup sevecek ya da ondan iyice nefret edeceksiniz... (Ben sevenler tarafindayım)
Filmi de varmış, izlemeliyim zira o karmaşık duyguların ekranda nasıl aktarıldığını, özellikle de Heatcliff karakterini çok merak ediyorum...


Nermin Yıldırım - Unutma Dersleri



Nermin Yıldırım'ın "Unutma Dersleri" aslında bilindik bir konu üzerinden, -aşk acısı ve unutmaya çalışmak- başlıyor gibi görünse de onu klişelikten kurtaran mizahi bir dille anlatılması... Yani gayet mutsuz bir konuyu eğlenceli bir şekilde sunuyor bize. Bazı ufak tefek zorlama espriler bulsam da büyük bölümünde keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Bol bol da altı çizili cümlelerim oldu. :)
Sonuç olarak bana "hatasız kul olmaz", "sonradan yapmadım diye pişman olmaktansa, yapıp pişman olmak daha iyidir", "her şey insanlar için" gibi dersler çıkartan, sevdiğim ve tavsiye listesine eklediğim; yazarın diğer kitaplarını da bana merak ettiren bir roman okumuş oldum...

SEVDİĞİM ALINTILAR:

-"Zira aşk, bulutlarda uçuracağını sanırken, sadece ayağınızı kaydırmaya yarar. Evvela yüksek bir yere çıkarılır sonra birden aşağı bırakılırsınız. Aşk, kazanmayı planladığınız değil, kaybetmeyi göze aldığınız şeylerin tamamıdır."

-"Sır şu: Sevdiğiniz biriyle aranızdaki bağı telafisiz bir şekilde incitmek istiyorsanız, ona hemen bir sır verin."

-" Tek başıma seni özlemek çok zor. Hiç değilse sen de beni özleyerek el veremez misin?"


28 Nisan 2016 Perşembe

Mahir Ünsal Eriş - Olduğu Kadar Güzeldik

Yeni bir Kitap Zinciri kitabı, bu sefer kitap dostum Didem'in seçimiyle "Olduğu Kadar Güzeldik" oldu. Mahir Ünsal Eriş ile uzun zamandır tanışmak istediğim, üstelik bu kitabı ile tanışmak istediğim doğrudur. Zincirimize seçilince fırsat bu fırsat deyip, kendi kitaplığım için de satın aldım bir tane. :)
Okurken canımı sürekli salcali Bandırma tostu çektiren, buram buram Çanakkale kokan nefis hikayelerden oluşan bir kitaptı. İçten ve hayatın içinden yazılmış hikayeler bazen insanı çocukluğuna döndürüyor, bazen kalp ağrıtıyor, bazen de sıcacık gülümsetiyor...

Yazar : Mahir Ünsal Eriş
Yayınevi : İletişim Yayınevi
Tür / Konu : Sosyal , Hikaye
Sayfa : 128 sayfa

~Alıntılar~
-"Sen yokken, yani sen evde aşk acısıyla, bittikçe alt üst edilen bir kum saati gibi damla damla tükenirken, bu insanların hepsi yaşamaya devam ediyorlar. Elektrik faturası yatırıyorlar, sinemalara gidiyorlar, araç muayenesi yaptırıyorlar, arabalara, dolmuşlara, teknelere, trenlere biniyorlar, konuşuyorlar, gülüyorlar, kavga ediyorlar... Bir sen yoksun içlerinde ve bunun farkında bile olmuyorlar. Seni bu hale koyan bile onların arasında dolaşıyor, yaşıyor, ediyor. ama sen evde oturmuş dünya durdu sanıyorsun. "Ben çok yoruldum, biraz ara verelim mi?" dediğinde onlarda mola verdi sanıyorsun. Öyle olmuyor ama."


-"Fakirin umudu kazancından çok, borcundan az işte, ne yaparsın."

- " Yaşa,işe güce,itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlark.Kim olursan ol seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor.Gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun.Ağzını açsan, alevler püskürüverecekmişsin gibi,ciğerlerine damla damla kurşun eritiyorlarmış gibi.Kolay kolay geçmiyor,geçtiğinde de sen geçmiş olduğunu bile fark etmiyorsun.Yağmurlu havalarda sızlayan bir kırık gibi sızlayıp duruyor,kendini hatırlatıyor.Bir tadı bir kokusu bir eti var hatta bir kütlesi;gelip göğsüne oturmasından belli.Kokusunu kütlesini hesap edemiyorum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur."


7 Nisan 2016 Perşembe

PHILIPPA GREGORY - KIZIL KRALİÇE ♡Kuzenler Savaşı Serisi - 3. Kitap♡

Güllerin savaşında son perde...
Lancaster ve Yorklar yine bir çok kez karşı karşıya geliyor, peki bu kanlı kuzen savaşından kim galip çıkacak?

Yazar : Philippa Gregory
Yayınevi : Artemis Yayınları
Tür : Tarihi Roman (kurgu /çeviri)
Sayfa Sayısı : 440


*KONUSU*

Kuzenler Savaşı' na bir de Margaret Beaufort' un gözüyle bakma zamanı... Çocukluğundan beri kafayı Tanrı ve meleklerle bozmuş, kendini Ingiltere'nin kurtarıcısı bir azize olarak gören, yalnızlığının acısını kendini oğluna ve tanrıya adayarak çıkaran genç bir kadın. Annesinin zoruyla daha çocuk denecek yaşta, babası yaşında adamlarla evlenip genç yaşında dul kaldı, daha on dört yaşında anne oldu. Oğlunu İngiltere tahtına çıkarmak için her türlü hain ittifaka girdi. Diğer evliliğini de bu amaç üzerine yaptı. Sarayda Elizabeth Woodville'in baş nedimesi oldu. Onun güzelliği ve hayat enerjisi Margaret'ı daha da kışkırttı. Hırsı gözünü kör etmişti, yoluna çıkan ne varsa gözünü kırpmadan bu uğurda feda edebilirdi. Çünkü ona göre, bir kadın sırf yüzü güzel diye kraliçe olmamalıydı. Kralicelik kanla, soyla olurdu ve Margaret tacı Elizabeth'ten daha fazla hak ediyordu. Bu tanrının da isteğiydi. Sürgündeki oğlu, en sonunda kendi ordusunu toplayıp taca ulaşacağı günü beklerken, Margaret bu uğurda her türlü fedakarlığı yaparak oğlunun yolunu açtı.

Bol entrika, savaş, kan ve hırs dolu bir roman. Margaret' ın hayatını okurken, düşünceleri yüzünden insanlar tarafından hor görülüp, yeterince güzel olmadığı için de ilgi çekemeyen bir kadının, kaderin merdivenlerini nasıl hırsla tırmandığına, bazen düşse de her seferinde daha da inanarak yoluna devam ettiğine, inancın ve hırsın insana neler yaptırabileceğine şahit olacaksınız. Serinin ilk kitabi icin buraya tiklayin ,ikinci kitap icin ise buraya tiklayin

Yazıma bir alıntı ile son veriyorum:

- "En sonunda hırsın günah olduğunu, planlarımızın bir kadının günah dolu intikam duygusuyla gölgelendiğini anlamakta geç kalmıştım. Hata, kraliçe olma tutkusu ile gözü dönmüş bir kadının ülkedeki barışı, kendi bencil çıkarlarına alet etmesiydi. "

- "Kendini bilmek her şeyi bilmek demekti. Başarısızlığımdaki günahların payını itiraf etmek zorundayım."

6 Nisan 2016 Çarşamba

PHİLİPPA GREGORY -BEYAZ KRALİÇE ♡Kuzenler Savaşı Serisi - 2. Kitap♡



"Melusina'nın ölümlü kocası onu çok sevdi. Ama bir bilinmezlige düşmüştü. Onun doğasını anlayamıyor, bu gizemli kadınla yaşamayı beceremiyordu. Bir konuğu onu, karısını gizlice izlemeye ikna etti. Melusina'nın banyo odasına gizlendiğinde sudaki minik harelerin üstünde parlayan balık pullarını gördü dehşetle. Suyun altındaki Melusina'nın pullarıydı bunlar. Böylece sırrı keşfetti. Karısı onu ne kadar gerçek bir aşkla severse sevsin, o hâlâ yarı balık yarı kadındı. Adam onu olduğu gibi kabul edemiyor, o da olduğundan farklı bir yaratığa dönüşemiyordu. Bu yüzden Melusina'yı terk etti. Çünkü onun farklı doğasından korkmuştu. Her kadının farklı bir doğası olduğunu bilmiyordu. Karısının ondan gizli bir hayatı olabileceğini düşünmeye katlanamıyordu. Melusina'nın bilinmeyen derinlikleri bilen ve orada yüzen bir kadın olduğu gerçeğine tahammül edemiyordu."


Yazar: Philippa Gregory
Yayınevi:Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı:528


*KONUSU*
Serinin ilk çıkan ama kronolojik sırayla 2. sırada okuduğum kitabı Beyaz Kraliçe,  Elizabeth Woodville'in öyküsünü anlatıyor. 1. kitap Nehirlerin Kadini icin buraya tiklayin. Önceki evliliği hüsranla bitmişti, kocasından miras kalan fakat elinden alınan servetini geri alabilmek umuduyla çocuklarıyla genç kral Edward'ın yoluna çıkıp onu güzelliğiyle büyüledi. Edward ile gizlice evlenirken şahidi annesi Jacquetta Rivers idi. Sonradan taç giyerek kraliçe ünvanını alacaktı, Ingiltere kraliyla o zamana kadar kimseye nasip olmayan büyük bir aşk yaşayacak, bir sürü çocukları olacaktı. Güzelliği ile saraydaki kadınları kıskandıracaktı. Fakat ömrü boyunca bu taht ve tacı için mücadele edecek, sürüyle kurban verecekti. iktidar sevdiklerini birer birer elinden almaya başlayacaktı. En kötüsü de iki oğlunu, tarihçilerin yüzyıllardır çözümleyemediği esrarlı bir olayda kurban verecekti. Londra Kulesi'nde kaybolan prenslerin akıbeti bugün bile çözülememiştir.

Beyaz Kraliçe bence serinin en iyi kitabı olmuş. Bol bol ah vah ederek, olmaz olsun böyle iktidar diyerek okudum. Elizabeth'e bazen acıyarak, bazen hayranlıkla, bazen de nefret ederek okudum. Kitap zaten serinin diğerleri gibi çok akıcı, özellikle bu kitapta olaylar hiç bitmiyor. Nefessiz okuyorsunuz, adeta yaşıyorsunuz olayları. Benim beş yıldızım "Beyaz Kraliçe"ye !

Alıntılar ile bitiriyorum yazımı:

* Kendi ordumdan korkmuştum. Sürüp giden savaşlar sırasında erkeklerden bir sürü hikaye dinlemiştim. Her zaman kahramanlıklarıyla, askerlerin cesaretiyle, komutanların başarısıyla övünür, savaşa duydukları kızgınlığı dile getirerek kardeş savaşının anlamsızlığından yakınırlardı. Büyük savaşlarla ilgili kahramanlık türküleri duymuş, şiirler dinlemiştim. Ama savaşın kasaplıktan başka bir şey olmadığını bilmiyordum. Etinin lezzetini arttırmak ve yumuşatmak için dokuzunu gırtlağına canlı canlı şiş saplayıp kanını akıtmaktan daha vahşi bir şeydi savaşmak.

** "Ve savaşın erkekleri bu kadar heyecanlandırdığını da bilmiyordum. Oyundan dönen okul çocukları gibi gülüyorlardı. Ama ellerinde ve pelerinlerinde kan lekesi, saçlarında barut kokusu ve yüzlerinde fena halde çirkin bir heyecan vardı. "

*** "Niye rahibe manastırlarına saldirdiklarini, niye kadınları zorla elde ettiklerini, ölümcül kovalamacayı bitirmek uğruna niye ibadethanelere meydan okuduklarını şimdi anlıyorum. Savaş, ruhlarını aç bir hayvan gibi tahrik ediyor. Oysa ben, savaşın böyle olduğunu bilmiyordum. Kendimi aptal gibi hissediyordum, çünkü ben savaştaki bir krallıkta büyümüştüm. Babası savaşta yenilmiş bir kız, ilk kocası savaşta ölmüş bir dul, ve merhametsiz bir askerin eşiydim. Ama işin aslını ancak şimdi anlamıştım."

5 Nisan 2016 Salı

PHILIPPA GREGORY - NEHİRLERİN KADINI ♡Kuzenler Savaşı Serisi -1.Kitap♡



Uzun zamandır okumak istediğim bu seriyi sonunda tam da istediğim gibi kronolojik sırayla okudum ve bitirdim. Bu üçlemenin çıkış tarihleri başka, ben dediğim gibi kronolojik sırayla okudum ve okumak isteyenlere de tavsiyem bu sırayla okumalarıdır:

1- Nehirlerin Kadını
2- Beyaz Kraliçe
3- Kızıl Kraliçe

* NEHİRLERİN KADINI *


Yazar: Philippa Gregory
Yayınevi: Artemis Yayınları
Tür:  Tarihi kurgu / Roman 
Sayfa Sayısı :615

*KONUSU*
Nehir tanrıçası Melusina'nın torunları olduklarını iddia eden Rivers ailesinin baş kadını Jacqetta Rivers'ın hiç yazılmayan gölgeler arkasında kalmış hikayesi... Jacquetta, ileride kraliçe olacak olan Elizabeth Woodville'in annesidir. Aslında kuzenler savaşı döneminde pek üzerinde durulmamış bir karakterdir, ta ki yazar Gregory tarafından keşfedilene kadar... O dönemde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu okuyunca daha iyi anlıyorsunuz. Zaten tarih sayfalarında kadınların pek yeri yoktur... Bu açıdan bu kitabın önemi daha bir artıyor bence...
Nehirlerin Kadını'nda, Kuzenler Savaşı nın nasıl başladığını okuyoruz. Aslında kuzen olan Lancaster ve York sülalelerinin birbirlerine nasıl düşman olduklarını, savaşın sebeplerini ve bu savaşta Lancaster tarafında olan Jacquetta'nın yaşamını anlatıyor. Jacquetta, doğumundan itibaren geleceği görme yeteneğine sahipti. Çocukluk dönemi bittiğinde kendini istemediği bir evlilik, entrika, aşk ve savaşın hakim olduğu çalkantılı bir hayatın içinde buldu. Aşkı, ailesi ve hizmetinde olduğu kral 6. Henry için hayatı boyunca savaştı.

Güllerin Savaşı
İngiliz tarihinde 1455-1485 yılları arasında gerçekleşen iç savaştır.
Lancaster hanedanının armasının kırmızı gül, York hanedanının ise beyaz gül olmasından dolayı bu savaşa "iki gül savaşı" ya da "güller savaşı" da denmiştir.
6. Henry'nın hastalık ve delilik şikayetiyle ülkeyi yönetememesi ve Yüzyıl Savaşlarından Fransa'nın galip çıkması üzerine York dükünün yönetime el koymasıyla başlar. Ancak Henry iyileşip tekrar kral olmak ister ve düke savaş açmaya karar verir. Böylece Güller Savaşı başlar.

Çok akıcı, merak uyandıran bir anlatımı var.

Gelelim sevdiğim alıntılara...

- "Biz kendimize ülkenin yöneticileri diyorduk ama ülkeyi yönetecek kanunlar yapamıyorduk. Bu halka emrettigimizi söylüyorduk ama onları barış ve refah içinde yaşatamıyorduk. Onların gerçek efendileri olarak birbirimizle kavga ediyor ve kapılarına kadar savaş getiriyorduk. Fikirlerimizi, düşüncelerimizi ve hayallerimizi onların güven ve sağlığından çok daha değerli görüyorduk."

- "Onu çok seven lordlar, kraliçenin kral naibi olması ihtimalini düşünmeye bile cesaret edememişti. Gerçi karıları onlar yokken topraklarını idare edebiliyor, hiç bir ünvanları olmadan ve en ufak bir para beklemeden her türlü işi başarıyla yapabiliyordu ama kadını güçlü görme düşüncesi onlara göre değildi. Kadından lider olmazdı. Kadınların becerileri onaylanamazdı. Hatta onlar görmezden gelinmeliydi."

-" Akıllı bir kadın, bütün mülkü idare ermesine rağmen, sadece çalışanları yönetiyor, ev işleriyle ilgileniyor gibi görünmeliydi. Kocası gittiğinde onun tavsiyelerini harfi harfine yerine getirmeli, o döndüğünde anahtarları teslim etmeliydi. "

- "Kraliçenin hatası güç ve ünvan istemek olmuştu. Lordlar bir kadının idaresine dayanamazlardı. "