28 Nisan 2016 Perşembe

Mahir Ünsal Eriş - Olduğu Kadar Güzeldik

Yeni bir Kitap Zinciri kitabı, bu sefer kitap dostum Didem'in seçimiyle "Olduğu Kadar Güzeldik" oldu. Mahir Ünsal Eriş ile uzun zamandır tanışmak istediğim, üstelik bu kitabı ile tanışmak istediğim doğrudur. Zincirimize seçilince fırsat bu fırsat deyip, kendi kitaplığım için de satın aldım bir tane. :)
Okurken canımı sürekli salcali Bandırma tostu çektiren, buram buram Çanakkale kokan nefis hikayelerden oluşan bir kitaptı. İçten ve hayatın içinden yazılmış hikayeler bazen insanı çocukluğuna döndürüyor, bazen kalp ağrıtıyor, bazen de sıcacık gülümsetiyor...

Yazar : Mahir Ünsal Eriş
Yayınevi : İletişim Yayınevi
Tür / Konu : Sosyal , Hikaye
Sayfa : 128 sayfa

~Alıntılar~
-"Sen yokken, yani sen evde aşk acısıyla, bittikçe alt üst edilen bir kum saati gibi damla damla tükenirken, bu insanların hepsi yaşamaya devam ediyorlar. Elektrik faturası yatırıyorlar, sinemalara gidiyorlar, araç muayenesi yaptırıyorlar, arabalara, dolmuşlara, teknelere, trenlere biniyorlar, konuşuyorlar, gülüyorlar, kavga ediyorlar... Bir sen yoksun içlerinde ve bunun farkında bile olmuyorlar. Seni bu hale koyan bile onların arasında dolaşıyor, yaşıyor, ediyor. ama sen evde oturmuş dünya durdu sanıyorsun. "Ben çok yoruldum, biraz ara verelim mi?" dediğinde onlarda mola verdi sanıyorsun. Öyle olmuyor ama."


-"Fakirin umudu kazancından çok, borcundan az işte, ne yaparsın."

- " Yaşa,işe güce,itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlark.Kim olursan ol seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor.Gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun.Ağzını açsan, alevler püskürüverecekmişsin gibi,ciğerlerine damla damla kurşun eritiyorlarmış gibi.Kolay kolay geçmiyor,geçtiğinde de sen geçmiş olduğunu bile fark etmiyorsun.Yağmurlu havalarda sızlayan bir kırık gibi sızlayıp duruyor,kendini hatırlatıyor.Bir tadı bir kokusu bir eti var hatta bir kütlesi;gelip göğsüne oturmasından belli.Kokusunu kütlesini hesap edemiyorum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur."


7 Nisan 2016 Perşembe

PHILIPPA GREGORY - KIZIL KRALİÇE ♡Kuzenler Savaşı Serisi - 3. Kitap♡

Güllerin savaşında son perde...
Lancaster ve Yorklar yine bir çok kez karşı karşıya geliyor, peki bu kanlı kuzen savaşından kim galip çıkacak?

Yazar : Philippa Gregory
Yayınevi : Artemis Yayınları
Tür : Tarihi Roman (kurgu /çeviri)
Sayfa Sayısı : 440


*KONUSU*

Kuzenler Savaşı' na bir de Margaret Beaufort' un gözüyle bakma zamanı... Çocukluğundan beri kafayı Tanrı ve meleklerle bozmuş, kendini Ingiltere'nin kurtarıcısı bir azize olarak gören, yalnızlığının acısını kendini oğluna ve tanrıya adayarak çıkaran genç bir kadın. Annesinin zoruyla daha çocuk denecek yaşta, babası yaşında adamlarla evlenip genç yaşında dul kaldı, daha on dört yaşında anne oldu. Oğlunu İngiltere tahtına çıkarmak için her türlü hain ittifaka girdi. Diğer evliliğini de bu amaç üzerine yaptı. Sarayda Elizabeth Woodville'in baş nedimesi oldu. Onun güzelliği ve hayat enerjisi Margaret'ı daha da kışkırttı. Hırsı gözünü kör etmişti, yoluna çıkan ne varsa gözünü kırpmadan bu uğurda feda edebilirdi. Çünkü ona göre, bir kadın sırf yüzü güzel diye kraliçe olmamalıydı. Kralicelik kanla, soyla olurdu ve Margaret tacı Elizabeth'ten daha fazla hak ediyordu. Bu tanrının da isteğiydi. Sürgündeki oğlu, en sonunda kendi ordusunu toplayıp taca ulaşacağı günü beklerken, Margaret bu uğurda her türlü fedakarlığı yaparak oğlunun yolunu açtı.

Bol entrika, savaş, kan ve hırs dolu bir roman. Margaret' ın hayatını okurken, düşünceleri yüzünden insanlar tarafından hor görülüp, yeterince güzel olmadığı için de ilgi çekemeyen bir kadının, kaderin merdivenlerini nasıl hırsla tırmandığına, bazen düşse de her seferinde daha da inanarak yoluna devam ettiğine, inancın ve hırsın insana neler yaptırabileceğine şahit olacaksınız. Serinin ilk kitabi icin buraya tiklayin ,ikinci kitap icin ise buraya tiklayin

Yazıma bir alıntı ile son veriyorum:

- "En sonunda hırsın günah olduğunu, planlarımızın bir kadının günah dolu intikam duygusuyla gölgelendiğini anlamakta geç kalmıştım. Hata, kraliçe olma tutkusu ile gözü dönmüş bir kadının ülkedeki barışı, kendi bencil çıkarlarına alet etmesiydi. "

- "Kendini bilmek her şeyi bilmek demekti. Başarısızlığımdaki günahların payını itiraf etmek zorundayım."

6 Nisan 2016 Çarşamba

PHİLİPPA GREGORY -BEYAZ KRALİÇE ♡Kuzenler Savaşı Serisi - 2. Kitap♡



"Melusina'nın ölümlü kocası onu çok sevdi. Ama bir bilinmezlige düşmüştü. Onun doğasını anlayamıyor, bu gizemli kadınla yaşamayı beceremiyordu. Bir konuğu onu, karısını gizlice izlemeye ikna etti. Melusina'nın banyo odasına gizlendiğinde sudaki minik harelerin üstünde parlayan balık pullarını gördü dehşetle. Suyun altındaki Melusina'nın pullarıydı bunlar. Böylece sırrı keşfetti. Karısı onu ne kadar gerçek bir aşkla severse sevsin, o hâlâ yarı balık yarı kadındı. Adam onu olduğu gibi kabul edemiyor, o da olduğundan farklı bir yaratığa dönüşemiyordu. Bu yüzden Melusina'yı terk etti. Çünkü onun farklı doğasından korkmuştu. Her kadının farklı bir doğası olduğunu bilmiyordu. Karısının ondan gizli bir hayatı olabileceğini düşünmeye katlanamıyordu. Melusina'nın bilinmeyen derinlikleri bilen ve orada yüzen bir kadın olduğu gerçeğine tahammül edemiyordu."


Yazar: Philippa Gregory
Yayınevi:Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı:528


*KONUSU*
Serinin ilk çıkan ama kronolojik sırayla 2. sırada okuduğum kitabı Beyaz Kraliçe,  Elizabeth Woodville'in öyküsünü anlatıyor. 1. kitap Nehirlerin Kadini icin buraya tiklayin. Önceki evliliği hüsranla bitmişti, kocasından miras kalan fakat elinden alınan servetini geri alabilmek umuduyla çocuklarıyla genç kral Edward'ın yoluna çıkıp onu güzelliğiyle büyüledi. Edward ile gizlice evlenirken şahidi annesi Jacquetta Rivers idi. Sonradan taç giyerek kraliçe ünvanını alacaktı, Ingiltere kraliyla o zamana kadar kimseye nasip olmayan büyük bir aşk yaşayacak, bir sürü çocukları olacaktı. Güzelliği ile saraydaki kadınları kıskandıracaktı. Fakat ömrü boyunca bu taht ve tacı için mücadele edecek, sürüyle kurban verecekti. iktidar sevdiklerini birer birer elinden almaya başlayacaktı. En kötüsü de iki oğlunu, tarihçilerin yüzyıllardır çözümleyemediği esrarlı bir olayda kurban verecekti. Londra Kulesi'nde kaybolan prenslerin akıbeti bugün bile çözülememiştir.

Beyaz Kraliçe bence serinin en iyi kitabı olmuş. Bol bol ah vah ederek, olmaz olsun böyle iktidar diyerek okudum. Elizabeth'e bazen acıyarak, bazen hayranlıkla, bazen de nefret ederek okudum. Kitap zaten serinin diğerleri gibi çok akıcı, özellikle bu kitapta olaylar hiç bitmiyor. Nefessiz okuyorsunuz, adeta yaşıyorsunuz olayları. Benim beş yıldızım "Beyaz Kraliçe"ye !

Alıntılar ile bitiriyorum yazımı:

* Kendi ordumdan korkmuştum. Sürüp giden savaşlar sırasında erkeklerden bir sürü hikaye dinlemiştim. Her zaman kahramanlıklarıyla, askerlerin cesaretiyle, komutanların başarısıyla övünür, savaşa duydukları kızgınlığı dile getirerek kardeş savaşının anlamsızlığından yakınırlardı. Büyük savaşlarla ilgili kahramanlık türküleri duymuş, şiirler dinlemiştim. Ama savaşın kasaplıktan başka bir şey olmadığını bilmiyordum. Etinin lezzetini arttırmak ve yumuşatmak için dokuzunu gırtlağına canlı canlı şiş saplayıp kanını akıtmaktan daha vahşi bir şeydi savaşmak.

** "Ve savaşın erkekleri bu kadar heyecanlandırdığını da bilmiyordum. Oyundan dönen okul çocukları gibi gülüyorlardı. Ama ellerinde ve pelerinlerinde kan lekesi, saçlarında barut kokusu ve yüzlerinde fena halde çirkin bir heyecan vardı. "

*** "Niye rahibe manastırlarına saldirdiklarini, niye kadınları zorla elde ettiklerini, ölümcül kovalamacayı bitirmek uğruna niye ibadethanelere meydan okuduklarını şimdi anlıyorum. Savaş, ruhlarını aç bir hayvan gibi tahrik ediyor. Oysa ben, savaşın böyle olduğunu bilmiyordum. Kendimi aptal gibi hissediyordum, çünkü ben savaştaki bir krallıkta büyümüştüm. Babası savaşta yenilmiş bir kız, ilk kocası savaşta ölmüş bir dul, ve merhametsiz bir askerin eşiydim. Ama işin aslını ancak şimdi anlamıştım."

5 Nisan 2016 Salı

PHILIPPA GREGORY - NEHİRLERİN KADINI ♡Kuzenler Savaşı Serisi -1.Kitap♡



Uzun zamandır okumak istediğim bu seriyi sonunda tam da istediğim gibi kronolojik sırayla okudum ve bitirdim. Bu üçlemenin çıkış tarihleri başka, ben dediğim gibi kronolojik sırayla okudum ve okumak isteyenlere de tavsiyem bu sırayla okumalarıdır:

1- Nehirlerin Kadını
2- Beyaz Kraliçe
3- Kızıl Kraliçe

* NEHİRLERİN KADINI *


Yazar: Philippa Gregory
Yayınevi: Artemis Yayınları
Tür:  Tarihi kurgu / Roman 
Sayfa Sayısı :615

*KONUSU*
Nehir tanrıçası Melusina'nın torunları olduklarını iddia eden Rivers ailesinin baş kadını Jacqetta Rivers'ın hiç yazılmayan gölgeler arkasında kalmış hikayesi... Jacquetta, ileride kraliçe olacak olan Elizabeth Woodville'in annesidir. Aslında kuzenler savaşı döneminde pek üzerinde durulmamış bir karakterdir, ta ki yazar Gregory tarafından keşfedilene kadar... O dönemde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu okuyunca daha iyi anlıyorsunuz. Zaten tarih sayfalarında kadınların pek yeri yoktur... Bu açıdan bu kitabın önemi daha bir artıyor bence...
Nehirlerin Kadını'nda, Kuzenler Savaşı nın nasıl başladığını okuyoruz. Aslında kuzen olan Lancaster ve York sülalelerinin birbirlerine nasıl düşman olduklarını, savaşın sebeplerini ve bu savaşta Lancaster tarafında olan Jacquetta'nın yaşamını anlatıyor. Jacquetta, doğumundan itibaren geleceği görme yeteneğine sahipti. Çocukluk dönemi bittiğinde kendini istemediği bir evlilik, entrika, aşk ve savaşın hakim olduğu çalkantılı bir hayatın içinde buldu. Aşkı, ailesi ve hizmetinde olduğu kral 6. Henry için hayatı boyunca savaştı.

Güllerin Savaşı
İngiliz tarihinde 1455-1485 yılları arasında gerçekleşen iç savaştır.
Lancaster hanedanının armasının kırmızı gül, York hanedanının ise beyaz gül olmasından dolayı bu savaşa "iki gül savaşı" ya da "güller savaşı" da denmiştir.
6. Henry'nın hastalık ve delilik şikayetiyle ülkeyi yönetememesi ve Yüzyıl Savaşlarından Fransa'nın galip çıkması üzerine York dükünün yönetime el koymasıyla başlar. Ancak Henry iyileşip tekrar kral olmak ister ve düke savaş açmaya karar verir. Böylece Güller Savaşı başlar.

Çok akıcı, merak uyandıran bir anlatımı var.

Gelelim sevdiğim alıntılara...

- "Biz kendimize ülkenin yöneticileri diyorduk ama ülkeyi yönetecek kanunlar yapamıyorduk. Bu halka emrettigimizi söylüyorduk ama onları barış ve refah içinde yaşatamıyorduk. Onların gerçek efendileri olarak birbirimizle kavga ediyor ve kapılarına kadar savaş getiriyorduk. Fikirlerimizi, düşüncelerimizi ve hayallerimizi onların güven ve sağlığından çok daha değerli görüyorduk."

- "Onu çok seven lordlar, kraliçenin kral naibi olması ihtimalini düşünmeye bile cesaret edememişti. Gerçi karıları onlar yokken topraklarını idare edebiliyor, hiç bir ünvanları olmadan ve en ufak bir para beklemeden her türlü işi başarıyla yapabiliyordu ama kadını güçlü görme düşüncesi onlara göre değildi. Kadından lider olmazdı. Kadınların becerileri onaylanamazdı. Hatta onlar görmezden gelinmeliydi."

-" Akıllı bir kadın, bütün mülkü idare ermesine rağmen, sadece çalışanları yönetiyor, ev işleriyle ilgileniyor gibi görünmeliydi. Kocası gittiğinde onun tavsiyelerini harfi harfine yerine getirmeli, o döndüğünde anahtarları teslim etmeliydi. "

- "Kraliçenin hatası güç ve ünvan istemek olmuştu. Lordlar bir kadının idaresine dayanamazlardı. "

MART FAVORİLERİ 2016 ♡♡



Mart ayı da bitti, sıra bu ay severek kullandığım ürünlere ve benim sevip sizlere de tavsiye etmek istediğim şeylere... Önce makyaj ve bakım ürünlerinden başlıyorum:

Manhattan Cosmetics Last& Shine Ojeler:

Bir süre Önce fırça ve kutusunu değiştiren manhattan markasının ojeleri hem güzel renk veriyor, hem kalıcı, hem de uygun fiyatlı. Benimkilerin ikisi hediye geldi, renkleri çok şık.











Real Techniques Setting & Angled Brush:

Bu ikisini bu ay aldım setting fırçayla aydınlatıcı, diğeriyle bronzlaştırıcı uyguluyorum. İkisi de güzel ürünler.

















The Balm Mary Lou- Manizer :


Tamam tamam biliyorum zaten hepinizde var bu ürün, ben de bu ay aldım işte. Ne olmuş yani?? :) Açtığımda biraz korkmuştum florasan gibi parlamayalim diye, ama rengi olsun uygulaması olsun her şeyiyle tam "olmuş". Çok parlamak isteyen iki üç kat da uygulayabilir. 

Too Faced Chocolate Soleil Matte Bronzer:
Çikolata renkli, çikolata kokulu ve mat olan bu bronzlaştırıcıyı çok sevdim bu ay. Hele uygularken mis gibi kokuyor :)
Ben deneme boyu aldım, içinde aylarca yetecek kadar ürün var zaten.


NYX Butter Gloss, Revlon Ultra HD Matte Lip Colour:

Son zamanlarda likit rujlarda patlama oldu, her marka harıl harıl yeni ürünleri piyasaya sürüyor. Bu sene beni en çok heyecanlandıran ürün Revlon un mat likit rujları oldu. İpek gibi sürüşü var, kokuları ve renkleri de mükemmel. Bendeki Devotion ve Flirtation. Flirtation'ı özellikle sevdim, tam bahar- yaz rengi! Bu rujları uygulamadan dudaklarınızın nemli olmasına dikkat edin çünkü malum mat rujlar çatlak dudakları daha da kötü gösteriyor. Ürünün tek eksi yanı bu oldu bende...




 Nyx e gelirsek, mat likit rujlardan uygulamadığım yani dudaklarımın kuru olduğu zamanlarda bunu kullandım şeker renkli, kokusu tadı da şeker gibi, adı da kendi gibi seker:)










Yves Rocher Hair Repair Oil : 


Bu babassu, jojoba ve macademia içeren saç bakım yağını haftada 1-2 kez banyodan önce kuru saçlara (özellikle uçlara) uygulayıp 10 dk bekletiyorsunuz, daha sonra normal şekilde saçınızı yıkıyorsunuz. Silikonsuz ve %99 u doğal ürünlerden oluşuyor imiş. Ben memnun kaldım, kuru saçlilara tavsiye ederim. 








Tarte Cosmetics Double Duty Beauty Eye & Cheek Palette: 
Tarte'ın bahar koleksiyonundaki bu göz& yanak paletine bayıldım. Bir defa mis gibi kokuyor. Renkleri günlük kullanıma uygun. (Ben Classic Courage aldım bir de gece makyajina uygun olanı var) Paketi desen beni al diyor, golden kutunun üzerinde mor renk "She dreamed, she believed, she succeeded" , (hayal etti, inandı ve başardı) yazıyor. Tasarımına bayıldım. İçinde iki mat üç parıltılı toplam beş adet far, bir de çok açık gül kurusu allık var. Aynası da yeterince büyük yani tam çantaya atmalik, seyahate yanına almalik. Zaten bu seride her ürün çift taraflı, adından da anlaşılacağı gibi "double duty" çift görevli. 

Ulta Nemlendirici Çorap:

Markasını hatirlayamadigim bu çoraplar içinde aloavera barındırıyor, banyodan sonra giydiginiz zaman ayaklarınızı nemlendiriyor. Ben ekstra krem de sürüyorum sonra bu çorapları giyiyorum. Yumuşacık oluyor. :)

Ipsy Mart Çantası:

Geçen ay üye olduğum Ipsy nin mart ayında gelen makyaj çantasının içine her şey sıgıyor:) Rengi de bahara uygun olduğundan favorilerime girmeye hak kazandı :)  Cantayi ve icindekileri merak ediyorsaniz : ipsy mart cantam

Gelelim bu ay en sevdiğim filmlere. Bu ay bir çok yerli- yabancı film izledik ama içlerinden ikisi favorim oldu. 

The Danish Girl
Eddie Redmayne ve Alicia Vikander
1920'li yıllarda Danimarka'da ünlü bir ressam olan Einar Wegener (Eddie Redmayne) erkek olarak dünyaya gelip Gerda Wegener (Alicia Vikander) ile bir erkek olarak evlense de kendisini kadın gibi hissetmektedir. Kendisi gibi ressam olan eşi Gerda'ya bir gün kadın model olarak poz verdikten sonra karşı cinsten ikinci bir kişiliğe bürünmeye başlar.


Senin Hikayen: 


Selma Ergeç ve Timuçin Esen
Genç ve çalışan bir çift kariyerleri açısından bir dönüm noktası yaşarken, ciddi bir hastalığı olduğunu öğrenen annelerinin ise tek bir isteği vardır, babaanne olmak. Bu herkes için henüz kavuşulması uzak bir hayal iken hamilelik müjdesi gelir. Ancak bu gerçekten bir müjde midir? Maddi durum, annenin hastalığı, anne-baba olma sorumluluğu… Bir bebek bütün hayatları nasıl değiştirir… (Sırf hamile olduğum için beğenmiş de olabilirim, bu konuda tarafsız olamayacağımı) :)





En sevdiğim kitaplar:

Bu ay beş kitap okumuşum. İçlerinden seçmek zor olsa da, 
Yaşar Taşkale'den Üzüm ve Diğer Şeyler ve 
Rauda Jamis'ten Frida Kahlo Aşk ve Acı 
kitapları favorilerimden oldu. Yakında bu iki kitabın kendimce yorumlarını paylaşacağım.

Sevgiyle kalın!

4 Nisan 2016 Pazartesi

ISKENDER PALA - MİHMANDAR

Kitap Ağacı Almanya ile yaptığımız Kitap Zincirimizin 7. kitabı sevgili Findik´in Annesi Derya'nın seçimi ile Mihmandar olmuştu. Yer yer duygulandığım, kendime yeni şeyler kattığım ve pek çok ders çıkardığım bir kitap oldu, aynı zamanda Pala' nın da okuduğum ikinci kitabı oldu. (Daha önce Şah ve Sultan'ı okumuş ve yine beğenmiştim)

Kitabın konusunu kısaca anlatmak gerekirse, bizim Eyub Sultan diye bildiğimiz, peygamber efendimize ev sahipliği ve arkadaşlık yapmış Ebu Eyyûb El-Ensarî Hazretlerinin hayatını ve Konstantinopolis'i fethetmeye giderkenki maceralarını anlatıyor. Benim şahsi fikrim, ben kitabı sevdim, oldukça akıcı, araştırma yapılarak özenle yazılmış ve merak uyandıran bir kitap olmuş. Pala'nın diğer kitaplarını da okumak istiyorum.

Yazar : İskender Pala
Yayınevi : Kapı Yayınları
Tür / Konu : Roman (Yerli) Tarihi Roman
Sayfa Sayısı : 383

Kitaptan alıntılar ile devam edelim.

- Özür dilemek erdemdir, illa özür dileyecek sözü sarf etmemek daha büyük bir erdemdir. Akıllı ile deli arasındaki fark odur ki, biri bildiğini söylemez, diğeri söylediğini bilmez. Sen akıllılardan ol!

- Meşakkati vardır diye azmi bırakmak, karanlıkta oturup nuru bırakmaktır. Nur hayatımızdır. Ölümden korkmak ise her gün ölmektir.

- Yarınki güne umutla bak. Gecenin ne doğuracağını tahmin bile edemezsin.

BUKET UZUNER - UZUN BEYAZ BULUT GELİBOLU

18 Mart Çanakkale Zaferi ruhunu biraz daha derin yaşamak için, 18 Martta Buket Uzuner 'den Uzun Beyaz Bulut Gelibolu kitabını seçtim.

Yayınevi : Everest Yayınları
Sayfa Sayısı : 323

Kitabın Konusu ise şöyle;
Yeni Zelanda'dan Gelibolu'ya gelen Viki, 1. Dünya savaşında burada savaşan ve naaşı bulunamayan dedesinin sırlarını çözmeye kararlıdır. Burada küçük bir kasabada savaş anıları ile kahraman olmuş Gazi Alican Çavuş'un dedesiyle bir ilgisi olduğundan emindir. Bunun için elindeki kanıt niteliğinde olan dedesi Alistair John'un mektupları ile birlikte Alican Çavuş'un hâlâ yaşayan kızı Beyaz Hanım'la bir şekilde irtibata geçer. Beyaz Hanım da bazı mektupları ortaya çıkarınca savaşın korkunçlugu ve askerlerin inanılmaz anıları ile birlikte gerçekler de ortaya dökülür. Mektuplar bütün sırları çözecektir.

Okudukça Gelibolu'da ziyaret ettiğim savaş anıtları gözümün önüne geldi, duygulanmamak elde değildi...

Bazı bölümler fazla uzatılmış ya da konunun dışına çıkılmış gibi gelse de, kitabın özellikle genç arkadaşlar tarafından okunması gerektiğini düşünüyorum. Sevdiğim bazı alıntılar ile yazımı bitiriyorum.

- "Sanki birer köleydik ve sahibimiz emrettiği için öldürüyorduk... ...Yemin ederim, eğer siperde ölen Yeni Zelandalı evlatlarını anneleri görebilseydi, bu savaş o anda biterdi."

- "Ama bizler birer sayıydık. Kahraman olmak için ölmesi gereken sayılardık. Bir savaşın en berbat tarafı hayatlardan çok, yaşayanların umutlarını yok etmesidir. Bu savaş artık umutlarımızı eritti."
(Alistair John Taylor'un mektubundan)

- "Düşüncelerim bu noktaya gelip öfke, yeis ve manasızlıkla düğümlendiğinde, Allah'ın kendi yarattığı cennetin içine kendisinin bilerek bir cehennem tohumu olan beşer adlı mahlukatı yerleştirdiğini düşünmekten kendimi alamıyorum. Cihanı cehennem, hayatlarımızı bedbaht kılan bizzat bizleriz. Biz kendi kendimizin düşmanıyız Validecigim. İnsan denen aklı yüce mahlukat, malesef seytandan hain, akbabadan beter, cellattan acımasızdır."
(Ali Osman Bey'in mektubundan)