27 Haziran 2015 Cumartesi

AYSE KULIN; VEDA- UMUT- HAYAT- HÜZÜN SERISI






SERININ SIRALAMASI ŞÖYLE:

VEDA - Eski Şehirde Bir Konak
UMUT - Hayat Akan Bir Sudur
HAYAT - Dürbünümde Kırk Sene (1941- 1964)
HÜZÜN - Dürbünümde Kırk Sene (1964 - 1983)

Veda ve Umut yazarın genel olarak ailesini, Hayat ve Hüzün ise çocukluğundan babasının ölümüne kadarki hayat hikayesini anlatıyor.


1.KITAP ; VEDA

Ayşe Kulin, Veda ´da imparatorluğun son günlerinde işgal altındaki Istanbul´da bir konakta yaşananları ve o konakta yaşayan Kulin´in anne tarafından büyük babası ve anneannesinin hikayesini anlatıyor. 

Osmanlının son çırpınışları, Ankara hükümetine bağlanan umutlar, milli mücadele hareketleri, kadınların bu mücadeledeki cesur yardımları, memleketin derin bir uykudan uyanışı...
Soluksuz okunan, tarihi özellikler barındıran, biyografik bir roman en önemlisi de hepsi yaşanmış gerçek olaylar... 


2.KITAP; UMUT

Umut´ta Kulin´in baba tarafi anlatılıyor. Ailenin Bosna´dan Istanbul´a göç edişi, savaşlar, yıkımlar, yeni tanışma hikayeleri, sınır tanımayan aşklar... Bu kitapta da Muhittin ve Sitare ( anne- baba) ana karakterler oluyor. Veda´da yıkılan bir imparatorluk, Umut´ta kurulan yepyeni bir cumhuriyet, yepyeni umutlar... Yine elimden bırakamadığım, bazen gülerek, bazen de hüzünlenerek okuduğum bir roman oldu.





3.KITAP; HAYAT

Ayşe Kulin´in otobiyografisi. Veda ve Umut´ta ailesinin yaşadıklarından yola çıkarak Osmanlı´nın son günlerinden cumhuriyetin kurulduğu yıllara kadar Türkiye´nin öyküsünü anlatan yazar, bu kez Hayat ve Hüzün´de kendi anılarını ve onlarin geri planını oluşturan dünyayi anlatıyor. Yakın Türkiye tarihine de ışık tutan bu kitabı yine aynı tatla,ayni zevk ve merakla okudum. Hayat´ta Ayşe Kulin, dolu dolu yaşamını her zamanki insani kendine bağlayan uslubuyla anlatmış. Bu kitap, serinin ilk iki kitabından biraz daha renksiz gibi. (zira koca konak hayatından apartman dairesindeki çekirdek aile hayatına geçiş söz konusu) Ama o zamanın siyasi olaylarına, insanların düşünce yapısına tuttuğu ışık ile ilgimi çekmeyi başardı. Şunu da demeden geçemeyeceğim; Kulin´i tanıdıkça, köklü ve renkli ailesini cok kıskandım! :)


4.KITAP; HÜZÜN

Hüzün, ismiyle müsemma, seride beni en cok hüzünlendiren kitap oldu. Bir sürü kayıp, maziye özlem, hayalkırıklıklarıyla dolu bir roman. Ayşe Kulin´le babasının birbirine duyduğu saf ve kocaman sevgi, beni derinden etkiledi. Hayatının en büyük kahramanının, babasının kaybıyla ve yaşadığı onca travmayla, özellikle sonunda "ne çektin be Ayşe" deyip gözyaşlarına engel olamadığım bir kitap oldu.





SON OLARAK KITAPLARDAN ALINTILAR:

"Bir şeyi daha fark ediyorum; bir çocuk hayatının ilk beş on yılını nerede geçirdiyse, o yerin gönlünden ve beyninden sökülüp atılması mümkün değildir. Dünyanın en çirkin, en ilkel köşesi bile olsa büyüdüğü yer hep sevgiyle hatırlanacaktır, ömrünün sonuna kadar." -Hayat


''Belki birlikte değiliz, yan yana değiliz ama aynı gökyüzünü görüyoruz...''  -Umut 


"Yazmaya başladığım an, çikolata yemişim gibi tatlı bir mutluluk sarıyordu beni. Ayaklarım yerden kesiliyordu, dünyayla irtibatım kopuyordu, bulutların üzerinde dolaşan, huzur icinde bir ruh gibi hafif ve bahtiyar hissediyordum kendimi."  -Hüzün 


"Ben ve bütün arkadaslarim büyüyor, büyüdükce degisiyorduk. Cocuklugumuz erisemeyecegimiz kadar uzakta kaliyordu bize hic fark ettirmeden. Zaman masumiyetimizi, katiksiz nesemizi, mizikciliklarimizi, oyunbazliklarimizi, kimimizin annesini kimimizin babasini silerek gecip gidiyordu. Bu muydu hayat? Bu kadar acimasiz miydi? Icim birden cok ama cok acidi." -Hayat 


25 Haziran 2015 Perşembe

Harper Lee / Bülbülü Öldürmek

Harper Lee 'nin "Bülbülü öldürmek" kitabını uzun zamandır okumak istiyordum. Pınar'ın düzenlediği yaz okuma şenliğine özellikle bu özel kitapla başlamak istedim... 5.Kategoriye koydum, okudum. Geç kaldığım kitaplardan biri olduğuna karar verdim...


Bu kitabı okumak için neden çok: Pulitzer ödüllü bir kere! 1960'dan bu yana da tüm dünyada gönülleri fethetmeye devam ediyor...

Yazarın ilk ve tek kitabı...(gözünün bebegi, inci tanesi) 55 yıl sonra -yani bu sene Temmuz 15 de- hikayenin devamı yayınlanacak. Bence yayınlanmadan önce bu kitabı okumayanlar mutlaka okumalı...

Goodreds'de ölmeden önce okunması gereken 1001 kitap listesinde 1.sırada!

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~


Kitabın konusu ise kısaca şöyle, Maycomb kasabasında babası Atticus, abisi Jem ve zenci aşçıları Calpurnia ile beraber yaşayan küçük Scout'un büyüyüş öyküsü, yine Scout'un gözünden anlatılıyor. Içinde yaşadığı toplumun zencilere olan önyargıları, ırkçı ve ayrımcı davranışlarını çocuk olmasına rağmen yanlış bulan Scout ve ailesinin , dar kafalı komşularına karşı mücadelesi de denebilir bu hikayeye. Haklı da olsa sırf bir zenciyi savunduğu için dışlanan, hakarete uğrayan hatta şiddet gören avukat Atticus'un direnişi de denebilir. Amerikalıların sürekli Hitler'e gönderme yapıp yahudilere ettiği işkenceleri anlayan halkının, aslında aynı işkenceyi insan olarak bile görmedikleri zencilere yaptığını kabul etmemelerinin hikayesi de denebilir...


Son olarak kitaptan bir kaç alıntıyla yazımı bitiriyorum. 


* Ama başka insanların yüzüne bakabilmek için ilk önce kendi yüzüme bakabilmeliyim. Çoğunluğa bağlı olmayan tek şey insanın vicdanıdır. 


* Birinin kötü olduğunu düşündüğü bir şeyle seni nitelendirmesi, hiçbir zaman hakaret değildir. O kişinin ne kadar zavallı olduğunu gösterir sana,  seni incitmez. 


* Bizim mahkemelerimizde, beyaz adamın dünyasıyla siyah adamın dünyası karşı karşıya geldiğinde, her zaman beyaz adam kazanır. Bunlar çirkin ama hayatın gerçeği. 


* İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır. 


21 Haziran 2015 Pazar

YAZ 2015 KITAP OKUMA SENLIGI LISTEM




Yaz geldi! Yaz okuma şenliğinin başlatma zamanı. :) Pınar yine karsı koyamayacagım kategorilerle cıktı karsıma. Baharda kendimi dinlenmeye cekmistim zaten, yeni bir senlige hazır ve nazırım :)


Bu senlikte en zevkli is kitaplıgımdan kitap secmek :) Ben de büyük cogunlugu okunmayı bekleyen kitaplarımdan sectim, bazılarını kütüphaneden temin edecegim, bazılarını da Kitap Agacı Almanya´nın sevimli mi sevimli, paylasımcı güzel dostlarımdan emanet alacagım. (Hayır, kesinlikle ödünc alabilmek icin yag cekmiyorum) :)


Etkinlik bugün başladı ve 22 Eylül 2015’te sona erecek.
(Katılmak isteyenler icin link http://pinucciasbooks.blogspot.de/2015/06/yaz-okuma-senligi-2015.html )


Iste kategoriler ve benim hazırladıgım listem:



Kategoriler :


1. Kategori (10 puan): Kısaltılmış hali (versiyonu) çocuk kitabı olarak da yayınlanmış bir kitap (Çocuk versiyonu değil tabii okuyacağınız).

CHARLES DICKENS - OLIVER TWIST


 2. Kategori (10 puan): Bir çizgi roman veya foto roman.

ZÜLFÜ LIVANELI- HAREM


 3. Kategori (10 puan): 600 sayfadan uzun bir kitap.

TURGUT ÖZAKMAN - SU CILGIN TÜRKLER


 4. Kategori (10 puan): Müzik temalı bir kitap ((Bir müzisyenin hayatı veya ana karakterlerden birinin müzisyen olduğu veya konusunun özünde müzik olan veya isminde müziği çağrıştıran bir kelime geçen bir kitap).

ZÜLFÜ LIVANELI - SERENAD


 5. Kategori (10 puan): 1001 kitap listesinden bir kitap.

HARPER LEE - BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK


 6. Kategori (10 puan): Yasaklanmış bir kitap.

GUSTAV FLAUBERT - MADAM BOVARY


 7. Kategori (10 puan): 1940'tan önce yazılmış, Türk edebiyatından bir kitap.

RESAT NURI GÜNTEKIN - CALIKUSU


 8. Kategori (10 puan): İsminde yaz mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların yaz mevsiminde geçtiği bir kitap.

ICLAL AYDIN - YAZ BITMESIN


 9. Kategori (10 puan): Herkesin tüm kitaplarını okumasını gönlünüzden geçirdiğiniz bir yazardan/şairden bir kitap. (Bu vesileyle kitabı ikinci kez okusanız da olur).

SABAHATTIN ALI - KÜRK MANTOLU MADONNA


 10. Kategori (10 puan): Bir iki kitabını okuyup külliyatını okumayı gönlünüzden geçirdiğiniz bir yazardan bir kitap.

AYSE KULIN - HÜZÜN


 11. Kategori (10 puan): Bir öykü kitabı.

AZIZ NESIN - KAZAN TÖRENI


 12. Kategori (10 puan): Okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl ödül almış bir kitap (Eğer çok zorlanıyorsanız kitap bulmada, o yıl ödül almış bir yazardan bir kitap. O yıl Nobel Edebiyat Ödülü almış yazarlara bakabilirsiniz mesela).

 AMIN MAALOUF - TANIOS KAYASI 1993


 13. Kategori (10 puan): Tiyatroya uyarlanmış bir roman veya öykü

DOSTOYEVSKI - YER ALTINDAN NOTLAR


14. Kategori (10 puan): Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış kadın bir yazardan bir kitap.

Selma Ottilia Lovisa Lagerlöf (1909), Grazia Deledda (1926), Sigrid Undset (1928), Pearl Buck (1938), Gabriela Mistral (1945), Nelly Sachs (1966), Nadine Gordimer (1991), Toni Morrison (1993), Wislawa Szymborska (1996), Elfriede Jelinek (2004), Doris Lessing (2007), Herta Müller (2009), Alice Munro (2013).


 15. Kategori (10 puan): Adı sıfat tamlaması bir kitap.

CHRISTY BROWN - SOL AYAGIM


16. Kategori (10 puan): Polisiye/gerilim/korku türünde bir kitap.

AGATHA CHRISTIE - ON KÜCÜK ZENCI


 17. Kategori (10 puan): İlk baskısını 2013'te veya daha sonra yapmış bir kitap (Yabancı kitaplarda Türkçe baskısının çıktığı tarih olur).

CANAN TAN - PEMBE VE YUSUF


 18. Kategori (Her kitap 10 puan, 3 kitabı da okuyana ekstradan 20 puan, toplam 50 puan): Avrupa edebiyatından üç kitap. Kitapların biri İngiliz, biri Fransız, biri Alman edebiyatından olmalı. Türk edebiyatı kapsam dışı.


FRANSIZ: BALZAC - VADIDEKI ZAMBAK 
ALMAN: GOETHE - FAUST 
INGILIZ: VIRGINIA WOOLF - DENIZ FENERI



 19. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 30 puan, toplam 60 puan): Aynı yazardan üç kitap. (Kitaplar aynı seriye ait olabilir).


AMIN MAALOUF´TAN - ya da AGATHA CHRISTIE ´DEN 3 KITAP


 20. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 20 puan, toplamda 60 puan): Şimdiye kadar hiç kitabını okumadığınız dört yazardan birer kitap. Yazarların ikisi Türk, ikisi yabancı, ikisi kadın, ikisi erkek olmalı.


TÜRK KADIN: BUKET UZUNER - UZUN BEYAZ BULUT GELIBOLU
TÜRK ERKEK: MURATHAN MUNGAN - ASKIN CEP DEFTERI
YABANCI KADIN: ELiZABETH GİLBERT - YE,DUA ET, SEV
YABANCI ERKEK: FRANK MCCOURT ANGELANIN KÜLLERi  



21. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 50 puan, toplamda 80 puan): İsminde aynı kelimenin geçtiği üç kitap. ("Bir" sözcüğü kapsam dışı).

SECTIGIM KELIME "KEDI" :)

OYA BAYDAR - KEDI MEKTUPLARI
GÜNDÜZ VASSAF - ISTANBULDA KEDI
JAMES BOWEN - SOKAK KEDISI BOB



22. Kategori (Her bir kitap 10 puan, tüm kitaplar okunursa ekstradan 40 puan, toplamda 80 puan): Kendinizin belirleyeceği bir temaya uyan dört kitap.


4 tane siir kitabi sectim:


EMRULLAH ALP - ICIMDEN HICIME
ÖZDEMIR ASAF - DOKUZA KADAR ON
SABAHATTIN ALI - TÜM SIIRLERI
CEMAL SÜREYA - SEVDA SÖZLERI





KATILAN HERKESE KEYIFLI OKUMALAR! 





20 Haziran 2015 Cumartesi

Zülfü Livaneli - Konstantiniyye Oteli



"Dünya tek ülke olsa, başkenti Konstantiniyye olurdu. "
Napoleon Bonaparte

Konstantiniyye Oteli
Yayın evi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 476
Notum: 4/5

KİTAP HAKKINDA SEVDİĞİM NOKTALAR
~ Bölüm başlarında Bizans ve Osmanlı tarihinden kısa Istanbul anekdotları verilmesi,
~ Yazarın diğer kitaplarına nazaran bu kitabında daha açık eleştiri yapması, hem de çekinmeden, göze soka soka... Bu durum, ınsanda "bir şeyler canına tak demiş olmalı" hissi uyandırıyor.
~ Bol iğneleme, ve bu iğnelemelerin gayet sıradan gibi görünüp, aslında büyük ve eleştirel bir zekânın ürünü olması.
~ Kitapta bir çok karakter ismi olmasına rağmen, "bu da kimdi?" gibi diye insana sordurmaması; akılda isim tutma zorunluluğu olmaması.
~ Bir çok yerde, olayı anlatırken Türkiye'den gerçek yaşanmış örnekler vermesi ve bazen bu örneklerin insanı kıkır kıkır güldürüyorken bazen de sinir etmesi.
~ Yazarın her okuduğum yeni kitabında hiç bır zaman kendini tekrarlamaması. Kendini aşması.

SEVMEDİĞİM ŞEYLER;
~ Sayfaları kitaplıkta bir iki sene dursa eriyecekmis gibi ince.
~ Sayfalar ince olduğu için neredeyse saydam! Arka tarafta yazılanlar okunabiliyor!
~ Sayfaları ince ve yarı saydam olduğundan her çevirişte yırtılacak hissi veriyor.
~ Yırtılma tehlikesi olduğu için ödünç vermeye hiç de uygun olmayan bir kitap :(
~ Bu kadar kalitesizliğe bu pahalılığı çözemedim doğrusu! Doğan Kitap hiç de güzel bir iş çıkarmamış!!!

( Tâbi ki yukarıdaki bütün artı noktalar benim şahsi düşüncem, eksiler ise bir çok okuyucunun ortak fikri)

Kitaptan sevdiğim cümlelerle yazımı bitiriyorum:

Çünkü insanlığın en büyük buluşunun kitap, en kötü buluşunun da okul olduğunu düşünen bir adamım.

İnsanların kısacık ömrü, hikâyeler olmazsa neye yarar? Bizi onlar koruyor, her şeye derinliğini ve anlamını hikâye veriyor. Hikayesiz kalmış insanlara çok acıyorum.

İnsanlar, ölülerini toprağa gömüp, gökyüzüne gitti diyen bir türdür.

Hayvanlar yıldızları göremez, çünkü başları eğik gezerler. Ancak başkaldıranlar görebilir onları.


17 Haziran 2015 Çarşamba

MEERSBURG: Konstanz Gölü'nde Bir Ortaçağ Kenti

 



Almanların Bodensee dedikleri, Avrupa'nın en büyük 3. Gölü Konstanz Gölünün kıyısında şirin mi şirin eski tarihten bu yana bozulmadan kalabilmiş bir inci kenttir Meersburg. 
 

Almanya'nın bir çok şehri 2.Dünya Savaşı'nda bombalanıp yerle bir edilme kaderini paylaşır. Meersburg bu kaderi şans eseri yaşamayan ender şehirlerden birisi. İyi ki yaşamamış çünkü bu küçük kent tam bir görsel şölen. Sokaklarında gezerken kendinizi Orta Çağa geri dönmüş gibi hissediyorsunuz. Zaten her sene 9-11 Ekim arasında kutladıkları bir Orta Çağ Festivali de var! 
 





Küçük bir şehir olmasına rağmen gezip görülecek çok şey var burada. Mesela bu şehre deniz otobüsü ya da gemiyle gelinip göl manzarasının doya doya tadı çıkarılır. Göl kenarında sıra sıra dizilmiş kafe ve restoranlar sizde tam bir "summer time feeling" yaratır :) Yazın burası genelde kalabalıktır ama yine de huzurlu bir kalabalıktır bu, Türkiye'deki deniz kenarında turistik kentlere benzer ama cıptıs cıptıs üçyüz beşyüz sesleri duyulmaz(!)

Evlerin tamamı tarihidir, hepsi genelinde ortaçağ dan kalma yapılardır. Bu evlerin kimi turistlere kiralanır kimi tamamen otele dönüştürülmüştür. Bir çok şarap mahzeni ve evi de vardır. Bolca şarap tadabilir, isterseniz satın alabilirsiniz. Burada ayrıyetten dikilen otel binaları yoktur, dokuya zarar verilmemiştir.
Bu en fazla 4- 5 kat olan evlerin arasında, göklere bir şato ve kule uzanır. Ortaçağ şövalyeler kulesidir bu.

Bu şatoyu 2. kez ziyaret edişim oldu ve bu sefer kuleye çıkma fırsatı da bulduk. Bir rehber eşliğinde belirli saatlerde kuleye çıkılıyor.
Şato 1800 lü yılların sonunda bir alman aile tarafından müzeye dönüştürülmüş ve bu ailenin yeni nesil torunları hâlâ burada halka açık olmayan bölümde yaşıyor. Şatonun masrafları devlet tarafından değil, müzeye gelen ziyaretçiler tarafından karşılanıyor. Bu yüzden rehberimiz aile adına bize teşekkür etmeyi ihmal etmedi :)

 
 


 AHIR
 
 TUVALET

 BANYO
 


 FIRIN
MUTFAK

SATONUN ICI NEMLI VE KARANLIK OLDUGUNDAN RESIMLER DE KARANLIK CIKTI
 
 

AGIR SAVAS SILAHLARI VE MIGFERLER



SU KUYUSU

 SOVALYE NISANLARI (1200 lü YILLARDAN KALMA)


AV ODASI


 
 


SUCLULAR YARGILANDIKTAN SONRA KUYUYA ATILIRMIS. BU RESIM BIR SUCLUNUN KUYUDA CEZASINI CEKERKEN DUVARA CIZDIGI SEKIL



 

Şatoda o zamanların ihtiyacı her şey var : Ahır, festival odaları, toplantı odaları, ceza odaları, mutfak, banyo, bahçe, mahzen, hapishane, silah odaları, vs.. Bir de Almanya'nın en büyük kadın şairi A.DROSDE de yaşamının bir süresini bu şatonun ona ait 3 odasında geçirmiş ve burada vefat etmiş.


 
BUNLAR DA SOVALYELERIN ÖZEL GÜNLERDE VE FESTIVALLERDE TAKTIKLARI BASLIKLAR!
 RESIMLERDE BELLI OLMASA DA BAYAGI BÜYÜKLERDI.

 

Şatodan çıkınca yeni saraya da bir göz atın ve balkondan manzaraya bakın. Göl kenarındaki restoranlarda göl balıklarından tadın.
 

Kısacası Bodensee'ye yolunuz düşerse bu Konstanz ve Friedrichshafen şehirleri arasındaki şirin Orta Çağ kentine uğramadan geçmeyin.
GÖRÜSMEK ÜZERE !!! :)

16 Haziran 2015 Salı

Hollanda'nın Yel Değirmeni Köyü : Zaanse Schans





Amsterdam'a kısa bir mesafe uzaklıkta, kuzeyde, Zaanstadt belediyesinde, Hollanda'nın en kıymetli hazinesini bulursunuz: Yüzyıllardır kullanımda olan tarihi yel değirmenleri. Bu değirmenlerde, eskiden boyanın nasıl üretildiğini, kağıt yapımını, yağın nasıl çıkarıldığını vs.kendi gözlerinizle görebilirsiniz!

Bu tipik Hollanda köyünde hâlâ çalışmakta olan yedi ayrı yel değirmeni bulunuyor. Bu değirmenler, Avrupa'nın en eski ticari bölgesi olan Zaanstreek'te konumlanmış. Yüzyıllardır bu degirmenler sayesinde bisküvi, gemi yapım malzemesi, ev boyaları, ışıklandırma ve tüketim için yağlar, ve resmi dokümanlar için kağıt üretilip diğer ülkelere deniz yoluyla ihraç edilirmiş. Zaan yel değirmenleri Hollanda'nın tarih boyunca gelişmesinde ve refahında büyük bir rol oynamış. Hemen köyün girişindeki Tourist information dan köyün bir haritasını alıp geziye başladık.


 
 
Yol boyunca müzeler, degirmenler, restaurant ve kafeler sıralanmış. Bazı müzelerde giriş ücretsiz. Biz tahta ayakkabı müzesi ve Pastane müzesini gezdik. Bunun haricinde degirmenlerden 'De Kat' yani 'Kedi' adlı değirmene girdik. Burası boyalar için rüzgar enerjisiyle renklendirici üretiyor. 1646'da ilk olarak yağ üretiyormuş daha sonra yangında yıkılmış ve 1780'de tekrar inşa edilmiş ama bu sefer boya değirmeni olarak çalışmaya başlamış. Üst kattan manzara çok hoş, bu manzarayı değerlendirip bol bol fotoğraf çektim. :)
 
 
 
De Kat Manzarasi

En son buraya özgü pancakelerden yapan bir restauranta girip taze çilekli ve kremalı pancakelerimizi afiyetle mideye indirdik. :)

Pasta müzesinde de tarihte bisküvi yapımı eski pasta kalıpları vs.bir çok şey görüyorsunuz. Orada özel el yapımı bisküvi, şekerleme, pasta satın almak mümkün.
 







HOLLANDA'NIN ÜNLÜ TAHTA AYAKKABILARI


Sabo'nun atası, Hollandalıların Klompen dedikleri tahta ayakkabılar bu ülkenin bir simgesi haline gelmiş. Bu ayakkabılar 1500 'lü yıllarda giyilmeye başlanmış. Peki neden tahta?

Müzedeki ayakkabı ustası, "sağlam, yağmura dayanıklı..." gibi bir çok sebep söyledi. Eh, O zamanlarda plastik yağmur botları icat edilmemişti tabii...
Müzede çok çeşitli ve değişik tarihlerden kalan tahta ayakkabı mevcut. Aslında saboların dışındaki motifler bize ayakkabı sahibi hakkında bir çok şey anlatıyormuş! Mesela, pazar günü giyilen ayakkabıların üzerinde dini motifler, ya da çiçek desenleri oluyormuş. İşçilerin tarlada giydikleri sabolar ve günlük giyilen sabolar genellikle ya siyah ya da boyanmamış oluyormuş. İnsanlar bu ayakkabıları evde giymiyormuş. Eve girmeden önce bu ayakkabıların dizildiği özel bir yer varmış ve orada çıkarılıyormuş. Geniş bir ailede dışarı çıkmak isteyen bir Hollandalının ayakkabısını bulmak için çektiği zorluğu siz tahmin edin!!! Bu problemi kolay çözmek için ayakkabı üzerine isim yazdırmaya başlamışlar.

Aslında bilinenin aksine, sabo yalnızca çiftçilerin giydiği bir ayakkabı değilmiş, toplumun her kesiminden insanın bir çok çift sabosu varmış. Bu yüzden Hollanda'nın değişik bölgelerinde yüzyıllar öncesine ait birbirinden farklı sabo bulunuyormuş. Her bölgenin kendine ait şekli ve motifi varmış. Bulunan her ayakkabı, sahibinin kimliğini ve köklerini ortaya çıkarmaya yardım ediyor. Her durum için ayrı ve her işçinin çalıştığı yere göre ayrı ayakkabı çeşidi varmış.
Ayakkabi yapimi


Evlenirken, Hollanda geleneklerine göre, erkeğin önemli bir görevi varmış: Geline kendi elleriyle bir ayakkabı yapmak. Genellikle özel bir anlamı olan güzel motifler, bazen de gelinin ismi ve çiftin evlilik tarihi ayakkabıya oyulurmuş. Saatler süren bu işlem, geline bir hediye olarak sunulurmuş. Bu ayakkabıları gelin ayrı bir gururla giyermiş. Eh, nasıl gururlanmasınlar! Her motifin ayrı bir manası varmış (aşk, doğurganlık, bağlılık vs.bunlardan bazıları) Tek tek işlenen ve uzun zaman alan bu iş, gerçek aşkın anlamı demekmiş! :)

Baska bir gezide görüsmek üzere sizleri eski zamanlarda yolculuga cikaran Klompen giymis Hollanda köylülerinin resimleriyle bas basa birakiyorum! :)



TSCHÜSS!